Postmodern romancıların öncülerinden biri olarak kabul edilen Fowles, yayımlanan ilk eseri The Collector (Koleksiyoncu) ile büyük üne kavuşmuş ve ticari başarı kazanmıştır
John Robert Fowles
Ağaçlar , yazarın iç dünyasını tanımak için benzersiz bir olanak ve yapıtlarındaki esini gerçekten anlayabilmek için bir anahtar sunuyor.
John Fowles olgun bir sanatçıyken aktardığı, hem çocukluğundan kalma hem de sanatıyla ilgili bu çok etkileyici anılarında, doğanın onun yaşamında bıraktığı büyük etkiyi ve doğayı kategorize etme, evcilleştirme ve sonuçta sahiplenme konusunda geleneksel dürtülerimizin gizli tehlikelerini gösteriyor.
John Fowles için ağaçlar, düzyazı kurgunun ruhumuzun vahşi yanını simgeleyen en güzel analoğudur ve yazar, sanatta tahmin edilemezliğin, anlaşılamazlığın ve sezgiselliğin önemini vurguluyor...
Yine de, bu kitaplarda anlatılanların en kötü yanı kan, aşağılama ve kahrolası işkence tutkusu değildir; en kötüsü, bu şiddet ve aşırılığın bize yabancı olmadığını, bunların insanlığın derinlerde yatan bir parçası olduğunu keşfetmemizdir. Bu saldırgan canavarlar , varlığımızın en saklı oyuklarında gizlidirler; yaşadıkları karanlığın içinde, kendilerini göstermek, ussallığı, bir arada yaşamayı, dahası yaşamı yok eden azgın isteğin saltanatını dayatmak için uygun bir fırsat kollarlar. Ne var ki, insan zihninin bu karanlık köşelerine ilk giren, insan zihnini biçimlendiren bu gizli gücün yıkıcılığını ilk keşfeden, bilim olmamıştır. Bu keşfi edebiyata borçluyuz . Edebiyatsız bir dünya, ivedilikle görmemiz gereken bu korkunç derinlikleri doğru dürüst göremezdi."" Henry James, Gerard Manley Hopkins, Vladimir Nabokov, John Fowles, Jorge Luis Borges, Joyce Carol Oates, Italo Calvino gibi edebiyatçıların Dr . Jekyll ile Bay Hyde üstüne yazmadan edememelerinin nedeni, Stevenson'ın insan ruhunun gizli kovuklarına doğru çıktığı bu gözü pek keşif yolculuğuydu belki de.
Herkese Selam
İngiliz yazar John Robert Fowles ile tanışma eserim olan Koleksiyoncu ile karşınızdayım. Eserin gizem ve psikolojik gerilim taşıdığını buna ek olarak oldukça sürükleyici olduğunu belirtebilirim. Yazarın üslubu ise oldukça akıcıydı. Okurken keyif aldım. Eserde ise halası ve kuzeniyle yaşayan , kelebek koleksiyoncusu Frederick Clegg'in sanat okulunda okuyan genç ve güzel bir kız olan Miranda'ya aşık olup kaçırmasını, mahzene kapatmasını ve ikisi arasında süren mücadeleyi okuyoruz. Eseri hem Clegg'in bakış açısıyla hem de Miranda'nın bakış açısından okuyoruz. Bu durum gayet güzeldi. Diğer taraftan genç ve hayalleri olan Miranda'ya üzülürken Clegg'in hâla arayışlarını sürdürmesine de çok şaşırdım. Diğer taraftan eserden esinlenerek birçok korku filminin ortaya çıktığını da söyleyebilirim. Gerçekten okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Okumadıysanız bir fırsat vermenizi öneriyorum. Bir dahaki kitap yorumumda görüşmek üzere.