İç düşmana karşı politikamıza gelince, bu, her üç dönem için geçerli olan, yani proletaryanın tüm düşmanlarına baş kaldırtmama politikası olmalıdır ve olacaktır. Tabi ki bu politika genel özgürlük politikası olarak görülemez - proletarya diktatörlüğü döneminde bizde genel özgürlük, yani burjuvazi için söz özgürlüğü, basın özgürlüğü ve buna benzer şeyler söz konusu olamaz. İç politikamız kentte ve kırda proleter tabakalara en yüksek ölçüde özgürlüğü vermek, burjuva sınıfının kalıntılarına ise en ufak bir özgürlüğü bile tattırmamak çizgisini izlemektir.
Proletarya diktatörlüğüne dayanan politikamızın özü budur.
Ya Ukrayna, Azerbaycan, Kırgız, Özbek, Başkır vb. dilleri gerçekten bir gerçekliktir, ve bu bölgelerde, yerli nüfustan, ulusal dilde faaliyet gösteren okul, mahkeme, yönetim aygıtı, iktidar organları oluşturmak kesinlikle zorunludur, ve o zaman sovyetik özerkliğin bu bölgelerde eksiksiz, hiç bir çekincesiz gerçekleştirilmesi gerekir; ya da Ukrayna, Azerbaycan, vb. dilleri bir hüsnükuruntudur, dolayısıyla anadildeki okullara ve öteki kurumlara ihtiyaç yoktur, ve o zaman da sovyetik özerklik, işe yaramaz pılıpırtı olarak bir kenara atılmalıdır.
Üçüncü bir yol aramak, ya bilgisizliğin ya da acınası bir düşünce yoksulluğunun sonucudur.
Görev, koyunu keçiden ayırmak, kendimiz ile yabancı unsurlar arasına bir ayrım çizgisi çekmek, her yerde deneyim sahibi devrimcilerden oluşan kadrolar örgütlemek, bu kadrolara açık bir program ve sağlam bir taktik vermek, son olarak, kadroları jandarmanın saldırılarına dayanabilmek için yeterince gizli, fakat aynı zamanda kitleleri uygun bir anda savaşa sokabilmek için onlarla yeterince bağa sahip, profesyonel devrimcilerin yekpare bir mücadele örgütünde birleştirmekti.
Doğu'da Sovyet iktidarının bir kalesini inşa etmek, Kazan'da, Ufa'da, Samarkant'ta, Taşkent'te, Doğunun aşağılanmış halklarının kurtuluş yollarını aydınlatan bir sosyalist fener dikmek - işte görev budur.
Burada, Çarlık Hükümeti'nin Doğu halklarını boğmaya yönelik emperyalist politikasını, kendini Doğu'daki kenar bölgelerin sahibi olarak gören Rus tüccarının açgözlülüğünü ve doymazlığını, nihayet müslüman halkları ortodoks kilisenin kucağına çekmek için ne olursa olsun bütün araçları kullanan Rus papazlarının cizvit politikasını kastediyoruz -tüm bunlar, Doğu halklarında Rus olan her şeye karşı güvensizlik ve kızgınlık yaratmıştır.