Nerede bir nefret bulacağımızı düşünürsek orada bir tanrı bulacağız; nerede bir başkasını öldürmeyi düşünsek orada kendimizi öldüreceğiz; nerede dışa doğru yol almayı umsak orada kendi varlığımızın merkezine geleceğiz; nerede yalnız olduğumuzu sansak orada bütün dünyayla birlikte olacağız.
Rüya kişiselleştirilmiş mittir, mit kişisellikten çıkarılmış rüyadır; hem rüya hem de mit ruhun dinamiğinin genel işleyişi içinde simgeseldir. Fakat rüyada biçimler rüya görenin kendine özgü sorunlarıyla tuhaflaşmıştır, mitte ise belirtilen sorunlar ve çözümler bütün insanlık için dolaysızca geçerlidir.
Reklam
Profesör Toynbee, yaratma çalışmasının yeniden başlamasını olası kılan, daha yüksek ruhsal boyuta ulaşmayı başaran krizi “kopma” ve “başkalaşım” terimleriyle karşılıyor. İlk adım, kopma ya da çekilme, vurgunun dış dünyadan iç dünyaya, makrodan mikrokozmosa doğru kökten bir yer değişimini, çorak ülkenin umutsuzluklarından içerideki ebedi krallığın barışına doğru bir geri çekilişi içeriyor. Fakat psikanalizden de bildiğimiz gibi bu krallık, kesik olarak çocuksu bilinçdışıdır. Uykuda gittiğimi krallıktır. Onu sonsuza dek içimizde taşırız. Bebekliğimizin bütün devleri ve gizli yardımcıları, çocukluğun büyüsü oradadır. Ve daha da önemlisi, hiçbir zaman yetişkin gerçeklikler haline getiremediğimiz yaşam potansiyelleri, benliklerimizin şu diğer kısımları hep oradadır; çünkü bu türden altın tohumlar kaybolmaz. Eğer bu kayıp bütünlüğün yalnız bir kısmı olsun gün ışığına çıkarabilseydi, güçlerimizde muhteşem bir artış, yaşamda kuvvetli bir canlanma yaşayacaktık. Başımız göğe erecekti.
Sigmun Freud, insanın yaşam çevriminin ilk yarısında, çocukluk ve yetişkinlikte, güneşimiz tepeye ilerlerken yaşadığımız geçişler ve zorluklar üzerinde durur. Öte yandan C. G. Jung, yaşamın ikinci yarısının, ilerlemek için parlak güneş küresinin alçalıp sonunda mezarın gece-rahmi içinde kaybolması gerektiği zamanın krizlerini öne çıkarmıştır. İnsan yaşamın bu öğleden sonrasında arzu ve korkularımızın normal simgeleri karşıtlarına dönüşür; çünkü artık söz konusu yaşam değil ölümdür. Öyleyse terk edilmesi güç olan rahim değil fallustur, en azından yaşam yorgunluğu kalbi sarmadıkça, daha önce aşkın cazibesi olan mutluluk vaadini veren ölüm olmadıkça. Rahmin mezarından mezarın rahmine tam bir daire çizeriz.
Çocukluğumuzun arındırılmamış imgelerine takıntılıyız ve bu yüzden de yetişkinliğimizin zorunlu geçişlerine karşı ilgisiz kalıyoruz.
Girmeye korktuğun mağara, umduğun hazineyi saklıyor olabilir. Joseph Campbell
Reklam
Kendi geleneksel tapınaklarında gözleri kapalı secde edenler, başkalarının ayinlerine ince eleyip sık dokuya­rak ve küçümseyerek yaklaşırlar.
Türümüzün tarihi, gerçekten, ilk sayfasından beri, yalnızca alet yapan insanın ilerleyişinin bir açıklaması değildir; daha trajik bir biçimde, kahinlerin zi­hinlerinden parlak hayallerin dökülmesinin ve dünyalı toplulukların dünyasal olmayan sözleşmelere can verme çabalarının tarihidir.
M.ö y. 2000’den kalma bir papirüsteki ünlü “ Münzevinin Ruhuyla Sohbeti”
Şimdi kimle konuşabilirim? Kardeşler kötü, Bugünün arkadaşları sevgi bilmiyor, Şimdi kimle konuşabilirim? Kibar insanlar yok oldu; Her yerde kaba yüzlüler var. Şimdi kimle konuşabilirim? Belginlikle yıldım, İnanç sahibi tek arkadaşım yok. Şimdi kimle konuşabilirim? Ülkeyi kötülük kasıp kavuruyor; Sonu da yok.
Sayfa 149Kitabı okudu
Hiçbir yaratık, varolmayı bırakmadan daha yüksek bir doğa elde edemez.
Sayfa 109 - Ananda Coomaraswamy
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.