Ait olduğu yeri bulamamıştı çünkü. Kendini bulduğu her yere uyum sağlamış, işte ve eğlencede iyi olması sebebiyle, hakları için savaşma ve karşısındakinde saygı uyandırma isteği ve yeteneği sayesinde her zaman ve her yerde sevilen biri olmuştu. Ama hiçbir yere kök salamamıştı. Etraftakileri memnun edecek kadar uyum sağlamış ama kendisi tatmin olamamıştı.
Eğer bir şeyi sevmediysem sevmedim demektir, o kadar. Şu güneşin altındaki hiçbir sebep sadece türdeşlerim çoğunluk olarak onu beğeniyor veya beğenilmesi gerektiğine inanıyor diye o beğeniyi benim de taklit etmemi gerektirmez. Hoşlandığım ya da hoşlanmadığım şeylerde modayı takip edecek değilim.
İnsanın bilgi birikiminin bu kadar büyük bir hacme ulaşabileceği hiç aklına gelmemişti. Korktu. Beyni bu kadar bilgiyi alabilir miydi? Ama sonra bunu becermiş olan bir sürü insan olduğu aklına gelince tutkulu, büyük bir yemin etti fısıltıyla, onların yaptığını kendisinin de başaracağına ant içti.
Hayatı boyunca sevgi açlığı çekmişti. Sevgiye hasretti. Varoluşunun temel talebiydi sevgi. Ama hiç sevgi görmemiş ve zaman içinde katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu fark etmemişti bile. Şimdi de bilmiyordu bunu. Sadece sevginin nasıl ifade edildiğini görmüş, yüreği hoplamış ve ne kadar güzel, yüce ve muhteşem bir şey olduğunu düşünmüştü.
İnsan onuruyla kaybettikçe büyür çünkü kaybetmek kendini kazanmanın ilk şartıdır.
Onursuzca kazananlarsa çok daha büyük yıkımların sadece bir adım uzağındadır.
Bu ilk değil, son da olmayacak. Bugüne kadar olduğu gibi yine atlatacaksın. Yeni zorluklar da gelecek, onları da aşacaksın. Her düşüşten bir yara izi alacaksın. O yaralara iyi bak, kim olduğunu hatırlayacaksın.
Yoracak belki ama geçecek.
Ben yalnızlığımı kucaklayamıyordum, onunla yüzleşemiyor, baş başa kalamıyordum. İhtiyaç duyduğum şey onun sevgisi değildi aslında, onun varlığı sayesinde yalnızlıktan kurtulmaktı, o korkunun girdaplarında boğulmamaktı.