Sekinetten* çok, meskenete* benzeyen bir durgunluk. Sönmüş bir yanardağ mı, herhangi bir kaya parçası mı, bilemiyorum. Ayırıcı vasfı: müeddep* olmak. Özel, 12 Mart öncesinin şımartılmış bir şairi, eski bir Marksist. Marksizm’den İslamiyet’e atlamış. Entelektüel bir tecessüs mü, dar bir dünyadan, müphem, hudutları meçhul ufuklara taşmak
"On dokuzuncu asrın en büyük kitabı "Das Kapital"i madam Hirscher Marx şu cümleyle selâmlar: "Karl, kapital üzerine eser yazacağına, kapital toplasa daha iyi ederdi".
Gûyâ onun(Abdülhamid Han) , ulu orta verilmiş saçma-sapan jurnallere dayanarak birçok insanı sürgüne gönderdiği pek çok yazılıp söylenmiştir. Ancak bu hususdaki gerçeğin lâyıkıyle kavranabilmesi ve Sultan Abdülhamid Han'ın dirayet, liyakat ve hassasiyyetinin anlaşılabilmesi için bir tek misal zikredelim:
Birgün yüksek seviyede bir memûrun, Çırağan Sarayı önünden geçerken gûyâ:
-Ah Sultan Murad Efendimiz!.. Sen başımızda olsaydın, böyle mi olurdu?!." meâlinde bir söz söylemiş olduğu yolunda bir jurnal alınmış ve bundan dolayı da o memûrun Fizan'a sürgün edilmesi hususunda irâde-i seniyye sâdır olmuştu. Buna itiraz eden Sadrazam Said Paşa'nın: "Efendimiz! Bu ne hâldir, anlayamıyorum?!. Bu memurun takriben altı ay önce irtikâb ettiği hırsızlık ve rüşvet suçu sâbit olduğu halde kendisini afvetmiştiniz. Şimdi ise, çok hafif ve sıradan bir jurnale istinaden onu sürgüne gönderiyorsunuz?!." demesi üzerine, o koca Sultan, Sadrazam'a şu cevabı vermiştir:
"Hayır Paşa! Ben onu bu jurnalden dolayı sürgüne göndermiyorum! Asıl sebep, bahsettiğin o hırsızlık ve rüşvet suçudur. Ayrıca bu jurnali de kasden kendim verdirttim. Lâkin onu, altı böyle bir tertibe baş vurmadan cezalandırsaydım, yalnız kendisini değil, çoluk-çocuk ve akrabâlarını da cezalandırmış olurdum. Onlar da, eş ve dostlarına karşı mahcûb olurlardı. Şimdi ise, bu adamı gûyâ benim sultanlığıma karşı çıkmış bir insan sıfatıyla kahraman telâkkî edecekler... Böyle olmasını tercih ettim!.."