Fransa’nın dört bir yanından, türlü türlü toprağından kalkıp gelmiş üç yüz bin adam, dünyanın tiranlarına karşı ayaklanmak için toplanmıştı; sanki bir ejderhanın dişleri toprağa saçılmıştı da, ovalarda, bayırlarda, taşlık topraklık arazide, killi toprakta, alüvyonlu çamurda, Güney’in parlak ve Kuzey’in bulutlu göğünün altında, otlaklarda ve ormanlarda, üzüm bağlarında ve zeytinliklerde, biçilmiş çimenlerde ve mısır tarlalarında, heybetli ırmakların verimli kıyılarında ve sahildeki kumlarda, hiçbir ayrım gözetmeden, aynı şekilde mahsul vermişti. Özgürlüğün Birinci Yılı’nda oluşan bu sele hangi bireysel güç karşı koyabilirdi ki; ki bu sel göklerden değil, aşağılardan geliyordu, üstelik Cennet’in pencereleri açık değil, sımsıkı kapalıydı!