Yaşadığımız çağ bizi 'fazla, daha da fazla' tutkusuyla ölçülerin aşıldığı bir hayata sürüklerken, yaşadığımız kâinat ise, her karesinde ve her keresinde, 'kıvam'ı fısıldıyor. Kâinatta bir eksiklik ve noksanlık göremiyoruz, doğru; ama bir fazlalık da görünmüyor. Herşey, bir 'kıvam' halinde; belli bir ölçü, takdir, mizan üzere var ediliyor. Ne insanın veya kuşların iki bacağı 'eksiklik,' ne de örümceğin sekiz yahut kırkayağın kırk bacağı 'fazlalık' arzediyor. "Daha fazla bacağı var” diye ne ka- rınca örümceğe, ne örümcek kırkayağa özeniyor. Zira, her bir şeye ona lâyık ve münasip olan; onun görevine, konumuna ve ihtiyacına denk düşen veriliyor. Ne daha azı, ne de fazlası; kıvam hali veriliyor