Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kıyıdan kıyıya gidiyor, dalgalarla oynuyordum; onlar beni ıslatmak için saldırıyor, ben kaçıyordum; mutluydum. Diyordum ki: “ Gerçel mutluluk budur : hiçbir yükselme tutkun olmadan bütün o tutkulu olduğun yüksekliklere erişmişsin gibi köpekçesine çalışmak. İnsanlardan uzak yaşayıp onları sevmek ve onlara gereksinme duymamak. Noel olunca , iyice yiyip içmek . Sonra bütün tuzaklardan yalnız başına kaçmak. Yıldızlar tepende , toprak solda, deniz sağda olsun ve birden, kalbinin içinde hayatın son çabasını da tüketip masal olduğunu duyasın.”
“Biliyor musun, bazen artık tahammül edemeyecekmişim gibi hissediyorum. Kaçmak istiyorum. Anlıyor musun?'' Haruki Murakami
Reklam
"Avni, sen çok çekeceksin. Lakin bu ıstırapları Allah'ın bana da müyesser kılmasını ne kadar isterdim. Asım'ın nes­li dedim ... Biz ona layık olmalıydık. Sen olacaksın karde­şim. Ben.. bana gelince, ben kaçağın birisiyim. Yook, itiraz etme... Böyledir bu; kaçağım. Olsa olsa güreş adamıyım ben, kıran kırana güreş adamı. Sana karşı da tevazua katla­nacak değilim ya? Kavgayı düşmanla yapmayı seviyorum. Karşımda düşman varken, binlerce şükür, içime korkunun, can kaygusunun gölgesi düşmedi. Vatanım, milletim, di­nim için yaşadım, yaşamayı ancak bunlar için değerli bul­dum. Ama yanı başımda görünenler, bunların hileleri, bun­ların kahpelikleri ile mücadele? Yok.. Bana göre değil bu. Biliyorum; bu da vatan için, bu da milletim ve dinim için... lakin insanı bu kadar küçülmüş görmeye tahammülüm yok. Avni. Ya ben yanılıyorsam diyor ve dağ başlarına, çöl­ler ötesine kaçmak, unutmak istiyorum ... Unutulmak isti­yorum. Tek teselli budur gibi geliyor bana. Sen.. sen öyle değilsin; sen yiğitsin, sen cemiyet erisin. Çok çekeceksin diye korkarım." Sustular, Akif neden sonra ilave etti: "Çektikçe büyüyeceksin Avni. Sen çektikçe, sen kaybet­tikçe... Ben.. seni kıskanacağım, kardeşim."
152 syf.
9/10 puan verdi
Selamlar, Türk Edebiyatının daha çok okunmayı hak eden nadide eserlerinden biri: Denizin Çağırışı’yla karşınızdayım. Daha çok toplumcu gerçekçi çizgide yazan Cemo, Memo eserleriyle tanınan Kemal Bilbaşar’ın bu çizgiden uzak yabancılaşma ve varoluşçuluk temalarına odaklandığı bir eser, Denizin Çağırışı. Yabancılaşma, Varoluşsal sancıların
Denizin Çağırışı
Denizin ÇağırışıKemal Bilbaşar · Can Yayınları · 2021370 okunma
Herkesin maskesini çıkarıp atmak zorunda kalacağı bir gece yarısı vaktinin geleceğini bilmiyor musun? Hayatın her zaman kendisiyle alay ettireceğini mi sanıyorsun? Bundan kaçmak için gece yarısından biraz önce sıvışabileceğim mi zannediyorsun? Yoksa ondan dehşete kapılmıyor musun? Gerçek hayatta insanlar gördüm, öylesine uzun zamandır başkalarını kandırmışlar ki en sonunda gerçek mizaçları ortaya çıkamaz olmuş; saklambaç oynayan insanlar gördüm, o kadar uzun zaman oynamışlar ki en sonunda delirip o ana kadar gururla sakladıkları gizli düşüncelerini iğrenç bir şekilde başkalarının gözünün içine sokmuşlardı. Peki, sonunda mizacının bir çokluğa dönüşmesinden, açıkçası çok sayıda olmaktan, o mutsuz şeytaniler gibi bir lejyon oluşturmaktan ve bu şekilde bir insan da bulunan en içteki, en kutsal şeyi, kişiliğin birleştirici gücünü kaybetmiş olmaktan daha korkutucu bir şey düşünebiliyor musun? Doğrusu, ciddi olduğu kadar dehşet verici de olan o şeyle dalga geçmemelisin.
Sayfa 164Kitabı okudu
Başarının sırrı sorunlarınızdan kaçmak, onlar yokmuş gibi davranmak ya da onlardan korkmak değildir. Başarının sırrı, kendinizi her sorun karşısında ondan daha büyük olacak şekilde geliştirmektir.
Sayfa 110Kitabı okudu
Reklam
İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum. Buna içimdeki şeytan diyordum. Müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun uydurması. İçimizde şeytan yok; içimizde acizlik var, tembellik var, iradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey var: Hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var.
DEVLET UĞRUNA KENDİNİ FEDA EDEN KAHRAMAN: URUNGU (BOZKURTLAR DİRİLİYOR) Olay Örgüsü İncelemeye geçmeden önce yine uzunca bir özet verelim Kür Şad ihtilali, Çin Kağanı Tay-tsung'u korku ve endişeye kaptırmıştır. Ne yapılacağını görüşmek üzere nazırlarını sarayda toplar. Çeşitli fikirler ileri sürülür. Sonunda Gök Türklerin Çin'den
"Acı çekmek bir yanlış anlamadır"
"Acı var," dedi Shevek ellerini açarak. "Gerçek. Ona yanlış anlama diyebilirim, ama var olmadığını veya herhangi bir zamanda yok olacağını varsayamam. Acı çekme, yaşamamızın koşulu. Başına geldiği zaman fark ediyorsun. Onun gerçek olduğunu anlıyorsun. Tabii ki, tıpkı toplumsal organizmanın yaptığı gibi, hastalıkları iyileştirmek, açlık ve adaletsizliği önlemek doğru bir şey. Ama hiçbir toplum var olmanın doğasını değiştiremez. Acı çekmeyi önleyemeyiz. Şu acıyı, bu acıyı dindirebiliriz, ama Acı'yı dindiremeyiz. Bir toplum ancak toplumsal acıyı gereksiz acıyı dindirebilir. Gerisi kalır. Kök, gerçek olan. Buradaki herkes acıyı öğrenecek; eğer elli yıl yaşarsak, elli yıldır acıyı biliyor olacağız. En sonunda da öleceğiz. Bu doğuşumuzun koşulu. Yaşamdan korkuyorum! Bazen ben- çok korkuyorum. Herhangi bir mutluluk çok basit gibi geliyor. Yine de her şeyin, bu mutluluk arayışının, bu acı korkusunun tümüyle bir yanlış anlama olup olmadığını merak ediyorum... Ondan korkmak veya kaçmak yerine onun... içinden geçilebilse, aşılabilse. Arkasında bir şey var. Acı çeken şey benlik; benliğin ise- yok olduğu bir yer var. Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum. Ama gerçekliğin, rahatlık ve mutlulukta görmediğim, acıda gördüğüm gerçeğin, acının gerçekliğinin acı olmadığına inanıyorum. Eğer içinden geçebilirsen. Eğer sonuna kadar ona dayanabilirsen."
isteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddaa ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: buna içimdeki şeytan diyordum; müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? bu bizim gururumuzun, salaklığımızın bir uydurması.. içimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu.. içimizde şeytan yok. içimizde aciz var. tembellik var. idaresizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var.. hiçbir şey üzerinde düşünmeye, hatta bir parçacık durmaya alışmayan gevşek beyinlerimizle, kullanmaya lüzum görmeyerek nihayet zamanla kaybettiğimiz biçare irademizle, hayatta dümensiz bir sandal gibi dört tarafa savruluyor ve devrildiğimiz zaman kabahati meçhul kuvvetlerde, insan iradesinin üstündeki tesirlerde arıyoruz.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.