Aynanın arkasına.
Yazarlar için bir ilk uyarı: Her metinde, her parçada, her paragrafta, ana motifin açıkça ortaya çıkıp çıkmadığına bakılmalı. Bir şey anlatmak isteyen kişi anlatmak istediği şeye kapılıp gider ve üzerinde düşünmez olur. Niyetine fazlaca yakın durduğu, "düşüncelere dalmış" olduğu için, söylemek istediği şeyi unutmuştur. Hiçbir düzeltme, denenmeye değmeyecek kadar küçük veya önemsiz değildir. Yapılacak yüz değişikliğin her biri, kendi başına, aşırı titizlenme ve kılı kırk yarma çabası gibi görünebilir; topluca, metni bambaşka bir düzeye çıkarmaları mümkündür. Metni kısaltmaktan kaçınmamak, atılan cümlelere hiç acımamak gerekir. Yapıtın uzunluğu önemsizdir, kâğıda dökülenlerin miktarının yetersiz olduğu kaygısı da çocukça. Hiçbir şey, sırf varolduğu için, sırf yazılmış olduğu için değerli olamaz. Aynı düşüncenin çeşitlemeleri gibi duran cümleler, çoğu zaman, yazarın henüz tam hâkim olamadığı bir şeyi kavramaya yönelik farklı çabaların anlatımıdır. O zaman en iyi formülü seçmek ve daha da geliştirmek gerekir. Kurgunun gerektirdiği durumlarda düşünceleri, hatta doğurgan olanları bile bir yana atmak yazı tekniğinin önemli bir yönüdür. Bunların zenginlik ve canlılığı, o sırada yüze çıkamamış olan başka düşüncelere yarayacaktır. Tıpkı sofradayken son kırıntıları yemekten ve bardağın dibini içmekten kaçınmaya benzer bu. Aksi halde insanın yoksul olduğunu düşünürler...
Santor denilen ve bele kadar insan, belden aşağısı hayvan olan karışık varlık tasavvuru ilk olarak bu dönemde görülüyor. Santor motifinin sonraları Grek sanatının önemli bir konusu olduğunu anlıyoruz.
Sayfa 137Kitabı okudu
Reklam
Freud
"Psikanaliz deyince, hem insanın ruhsal yapısının genel bir anlatımını hem de sinirsel ve ruhsal rahatsızlıkları iyileştirmeye yönelik bir yöntemi kastediyoruz." "Freud'a göre bir insanla çevresi arasında sürekli bir gerilim bulunur. Daha doğrusu, o insanın güdüleri ve ihtiyaçlarıyla çevresinin dayattıkları arasındaki bir gerilim
Sayfa 501 - AlbertoKitabı okudu
Fransız bahçelerinde karışık çiçekler bulunur. Türk bahçesinde bir yatakta aynı tür çiçekler yer alır. Bunlar uzaktan bakılınca aynı motifin tekrar edildiği halılar gibi görülür.”Türk ruhu karışık şeyleri sevmez, güzelliği sadelikte arardı.” Ortada büyük mermer havuzlar, salkımlı çardaklar ve fıskiyeler bulunan bahçeler ne tabiatı taklit eder ne de ondan ısrarla kaçardı. (Güller Kitabı, 65) Celal Esad Arseven her tarhında bir çeşit çiçeğin bulunduğu setli bahçelerin yukarıdan görünüşünü tezhipli bir kitabın sayfalarına benzetir. (Güller Kitabı, 66) İstanbul’da çiçek ve ağaç adı taşıyan semt sayısı şehrin yakın zamanlara kadar tam bir bağ-bostan şehri olduğunu gösterir. XVIII. yüzyılda İstanbul’da hasbahçe sayısı altmış iki idi. XVI. yüzyılda Bostancı Ocağı 1612 kişiden meydana geliyordu. Bostancıbaşı da devlet protokolünde önemli bir mevki işgal ediyordu. (Güller Kitabı, 67)
26 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.