Kutatgu Bilig, Beyit 880: Buna benzer Türkçe bir atasözü vardır; bunu dinle ve sırrına ererek, ona göre hareket et.
Kutatgu Bilig, Beyit 881: Eğer iyilik ananın ak sütü ile insanın ruhuna girerse, o ölünceye kadar doğru yoldan çıkmaz.
Görüldüğü gibi günümüzde Anadolu'da da kullanılmakta olan "helal süt" tabirinin kökleri Kutadgu Bilig'e kadar uzanmaktadır. Helal süt, annedeki iyilik, güzel ahlak ve erdemin çocuğa geçmesi için en önemli araçtır.
- Ya aşk?
- Ah aşk! dedi Esmeralda, sesi titriyor, gözleri ışıldıyordu. İki sevgilinin bir bedende bir araya gelmesi. Bir melekte bütünleşen bir erkek ve bir kadın. Cennetin ta kendisi!
Görüleceği üzere dünyanın aldatıcı, güvensiz, nazlı, yanıltıcı, yalancı, gelip geçici ve intikamcı olduğu genç bir kızın işveli, cilveli ve aldatıcı olduğu benzetmesi üzerinden anlatılmıştır. Burada özne durumunda olan dünyadır. Kişi dünya işlerine fazla meylederse tıpkı genç bir kıza âşık olup karşılığını alamamak gibi büyük bir hayal kırıklığı yaşaması kaçınılmazdır. Çünkü dünya her ne kadar işve ve cilvesiyle bir genç kız gibi görünüyorsa da o aslında kötü huylu yaşlı kadından başka bir şey değildir. Üstelik bu kötülük doğuştan gelmez, insanlar zamanla öğrendikleriyle kötü olurlar.
Önce yapraklar vardı
Aşkın yapraklar üstüne yazıldığı
Nice gün nice gece...
Bir kadın yaşardı karanlık mağaralarda, adı Skylla
Bir söğüt dalı kadar ince, kanla yazan yüreğini
Aşkın sesiyle geceye
Kimbilir kaçıncı Titan'dın sen
Pençelerinle araladığında kapıyı
Ah geldi işte dedi herkes
Ve gece uyurken Miken halkı
Altın bir kalp bağışladı ona
Altın çağlardan kalma
Şimdi dönüp gitse mi o kuzey kayalıklarına
Yoksa yeniden mi ıslansın asit yağmurlarıyla
Önce yapraklar vardı
Aşkın yapraklar üstüne yazıldığı
Nice gün nice gece
Söyle Nereus, söyle nereye?
"Bazıları sevgilisinden uzak kalıp bu kalp ağrısını hissedene kadar âşık olduğunun farkında bile değildir. Bu özlemin sadece psikolojik olduğunu düşünmeye alışkın olsak da bu aslında fizikseldir. Beyin sanal bir uyuşturucu krizindedir."
Yüz yıl sonra 1960’larda ABD’de olacağı gibi Kumarbaz’ın yazıldığı 1860’lar, Rusya’da kadınların özgürlüklerini ilan ettiği ve egemen olan güçlü erkek tipinin önce sorgulandığı, sonra da giderek alaya alındığı bir dönem. Yazarın ikinci karısı Anna da mektuplarında ’60’lılardan olduğunu övünçle belirtir. Dostoyevski, çizdiği erkek ve kadın tipleri ve aralarındaki ilişkiyle, tam da o günün modasını yakalamış olmalı. Örneğin kitap başlar başlamaz karşımızda yolsuzluklara karışmış, borç batağında, ağlama krizleri geçiren, ona buna yalvaran ve kadınların, yanlarında ancak bir süs köpeği gibi dolaştırmak istedikleri koca bir Rus generali var. (Türkiye’nin bugün bile böyle bir tiplemeyi kaldırabileceğini sanmıyorum.) Öbür uçta, romanın en olumlu erkek tipi Bay Astley bile ancak mahcupluğu, silikliği ve çekingenliğiyle kadınların iltifatını alıyor. Bir zavallı olan kahramanımız Aleksey’in haliyse malum. Kitabın tüm erkekleri, kadınların terk ettiği ya da nefret ettiği kişiler. Kadınlarsa tam tersi. Servetinin büyük bir kısmını rulette kaybetmesine rağmen Dostoyevski’nin çizdiği Büyükanne, önünde el pençe divan duran erkekleri azarlayan, kendinden emin ve güçlü karakteriyle Rusya’nın onurunun temsilcisi. Polina ve Matmazel Blanche da erkeklere istediklerini yaptıran, onlar gibi gülünç, duygusal durumlara düşmeyen kararlı kişiler. Bunalım geçiren Polina bile kararlılığını yitirmiyor.