Okuduğum mangalar dışında Japon edebiyatına ilk bu kitapla girmiş bulunmaktayım. Bu bir öykü kitabı. Belli bir tema üzerinden karakterlerin hikayesini okuyoruz. Temadan bahsedecek olursam Funiculi Funicula adlı kafede belirli bir sandalyeye oturursanız geçmişe gidebilme fırsatına sahip oluyorsunuz. Ama bunu yapabilmek için birsürü şartı yerine getirmeniz gerekiyor. Bu şartlardan en önemlisi geçmişe gittiğinizde kahvenizi soğumadan içmeniz gerekiyor. İlk başta çok fazla yabancı isim veren bir kitap oldu ama olaylar aynı karakterler etrafında gerçekleşti. Okudukça karakterleri öğrenebildim ve ısınabildim. İçindeki Kız Kardeşler hikayesi beni çok etkiledi. En sevdiğim öyküsü o oldu. Aman aman olaylı ve heyecanlı bir kitap değildi lakin şaşırtıcı yönleri olduğunu söyleyebilirim. Bence kafa dağıtmalık hoş bir kitap olmuş bu yüzden okumanızı tavsiye ederim.
Kitabın kısaca konusunu anlatacak olursam tam anlamıyla Sindirella hikayesinin teknolojik versiyonu olmuş. Böyle kitaplar okumaya bayılırım. Fantastik, distopik ve romantik. Kitabımızın ana karakteri Cinder. Genellikle kitaplarda ya da dizilerde kadın karakterlere daha zor ısınırım ama Cinder'ı sevdim. Yerinde tepkiler verdiğini ve akıllı bir karakter olduğunu söyleyebilirim. Akıcı bir romandı. Kitabımızın diğer ana karakteri Prens Kai tatlıydı. Ama ikisinin etkileşimini daha fazla okumak isterdim.
Genel olarak büyük özgünlüğe sahip ve yepyeni perspektiflerle sunulan bir kitap olmuş. Bu yüzden kitabı genel anlamda çok severek bitirdim. Sonu biraz ucu açıkta kalıyor. Ay Günlüğü serisinin ilk kitabı olduğu için de olabilir. Diğer kitaplarda ucu açık sorular umarım cevaplanır çünkü kesinliğe kavuşmayan sonları pek sevmiyorum.
Okumanızı sizlere tavsiye ediyorum.
Fusagi hafızasının kaybetmeye başladıktan sonra bile seyahat dergilerine bakıp deftere notlar almaya devam etmişti. Kohtake bir keresinde ne yazdığına bakmıştı. Bahçe ziyareti için gittiği yerlere listeliyordu. Kohtake bunu onun peyzaj bahçıvanı olarak işine olan aşkından yaptığı bir şey olarak yorumlamıştı. Ama yanılmıştı. Not aldığı o yerler karısıyla birlikte gittiği yerlerdi. Kohtake o anda bunu görememişti. Anlayamamıştı. Bu notlar, kim olduğunu unutan Fusagi'nin tutunduğu son dallardı.
"Lanet olsun. İhanet gerçekten de çok acı veriyor," dedi Yaşlı Kedi duvarın altından.
"Ne ilginç bir söz..." dedi Pasaklı. "Neden bahsettiğini anlamıyorum."
"Demek istiyorum ki şu dünyada hiç kimseye güvenemezsin."
"Ah, biliyorum. Ama yine de benim arkadaşım olabilirsin. Bana hiç ihanet etmeyecek bir arkadaş. Gerçek bir arkadaş!"
"Evet ama ben bir köpeğim, sen ise bir kedisin."
"Evet ama bu durum arkadaşlığımızı çok daha özel bir hâle getirebilir bence."
“Çevremizdeki tüm bu şeylerin ne olduğunu
biliyor musun, Winnie?” dedi Angus neredeyse
fısıltıyla. “Hayat. Hareket eden, büyüyen,
gelişen, bir dakika bile değişmeden duramayan
hayat.
Bu kitapta hayatın normal döngüsünden sıkılmış ve yeni şeylerin olmasını isteyen, kurallardan bıkmış olan Winnie'nin hikayesini okuyoruz. Winnie o gün karar veriyor ve hiç yapmadığı şeye kendince maceraya atılıyor. Normalde evinin karşısında olan parmaklığa kadar oyun oynamasına izin verilen Winnie ilk defa parmaklığı geçip kendine yeni bir heyecan yaratıyor. Biraz ilerledikten sonra dev gibi bir ağaca yaslanmış olan Jesse'yi gözü kesiyor. Jesse'nin bir pınardan su içtiğine şahit oluyor. İşte ne oluyorsa o şahitlikten sonra oluyor kitabımızda. O pınarın suyundan içen ölümsüz olduğu için ve bu sırra sadece Winnie ortak olduğu için Tak ailesi tedirginliğe kapılıyorlar. Ve ölümsüzlüğün beklenildiğinden çok daha kötü bir şey olduğunu anlatmak için Winnie'yi evlerine getiriyorlar. Bu sırrın açığa çıkmaması için ellerinden geleni yapıyorlar.
-
Çok çok beğendiğim bir kitap oldu. Ana karakterlere de ayrı ayrı aşık oldum diyebilirim. Herkesin bu serüvene ortak olması gerekli :)
Ölümsüz AileNatalie Babbitt · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20183,356 okunma