Son fırtınada bahçedeki yaşlı çam ağacı devrildi. Onca yıllık hayatın gözünün önünde yerle yeksan olması hiç güzel duygu değil, bir yakınını kaybetmiş gibi oluyorsun. Kırıldığı yerden kestik, parçalara ayırdık, cenazesini kaldırdık filan... Günlerce kafam bozuk gezdim. Bugün bir baktım o kesikten minik bir dal çıkararak tekrar büyümeye başlamış. Yaşama böyle iştiyakla tutunuşu gözlerimi yaşarttı. Şimdi yanından geçtikçe, onun hevesi ve direnci hakkında düşünüyorum.
Bilemezsin,
Yelkovan ile akrep arasında,
Gidip geldiğim zamanları,
Biraz eksilttiğim gençliğimden,
Biraz eksildiğim hayattan.
Bilemezsin,
Bir deli kafam bozuk bir saat gibi,
Gün de iki kere seni hatırlatmaktadır,
Aklı selim ruhuma işlemiş gülümsemen,
Ve sen geçiyorsun yıkık dökük hikayemin,
En can yerinden...
Sahi şiir sever misin?
Kafam bozuk, üstüme gelme. Asgar Farhadi’nin Bir Ayrılık filminde, evi terk eden karısının ardından kızıyla yalnız kalan baba, evvelinde tüm ev işlerini karısının üstüne yıkmış bir hıyar oğlu hıyar olduğu için, çamaşır makinesini nasıl çalıştıracağını bulamaz. Kızına sorar çaresizce. Çocuk da, “Annem dörde ayarlıyordu” gibi bir şey söyler. “Tamam,” der baba, “Bundan sonra her şeyi dörde ayarlıyoruz.” İzlediğimden beri sık sık aklıma gelir bu sahne. Ayrılık ya da ölüm, fark etmez, bir yokluğun üstüne her şeyi yeniden yaşanabilir bir vakte ayarlamak gerekir, çok iyi biliyorum. Mekanizmamı söktüm baştan kuruyorum, bana bundan sonra saat hep dört Osman.
Bilemezsin,
Yelkovan ile akrep arasında,
Gidip geldiğim zamanları,
Biraz eksilttiğim gençliğimden,
Biraz eksildiğim hayattan.
Bilemezsin,
Bir deli kafam bozuk bir saat gibi,
Gün de iki kere seni hatırlatmaktadır,
Aklı selim ruhuma işlemiş gülümsemen,
Ve sen geçiyorsun yıkık dökük hikayemin,
En can yerinden...
Sahi şiir sever misin?