Yaradılışımız gereği her şeyi kendimizle ve kendimizi de her şeyle kıyasladığımız için, her türlü mutluluk ve kederi, kendi bütünselliğimizi oluşturan nesnelerde buluyoruz, işte bu durumda en tehlike şey yalnızlıktır. Doğası gereği yükselmeye mecbur olan, bir de edebiyatın düşsel imgeleriyle beslenen imgelem gücümüz, bizlerin en altta yer aldığı, bizim dışımızdaki her şeyin daha görkemli, bizim dışımızdaki herkesin daha kusursuz göründüğü bir varlık oluşturur. Bu süreç de son derece doğal biçimde meydana gelir. Çoğu kez kendimizde bir eksiklik duyarız ve tam da o eksikliğini duyduğumuz şeye bir başkası sahipmiş gibi gelir bize; o kişiye hem kendi sahip olduklarımızı hem de üstüne üstlük belirli bir ülküsel huzuru atfederiz. Böylece kendi yapıntımız olan bu mutlu kişi tamamlanmış olur.
...yalnızlığın ürpertileri bütün yelpazeleriyle kol geziyor burada. Günün tam ortasında, buraya ilk kez girdiğimde yüreğimi saran garipliği hala duyuyorum; bu yerin, sevinç ve keder dolu sahnelerin mekanı olacağını gizliden gizliye sezmiştim.