On yedinci yüzyıl ortalarında Saraybosna’yı ziyaret eden Evliya Çelebi’nin yazdıkları, Osmanlı dönemiyle ilgili önemli ipuçları veriyor. Evliya Çelebi; Başçarşı’da 1080 dükkân olduğunu, sokakların kaldırım döşeli ve temiz oldugunu, kâgir binali bedestende her türlü eşyanın satıldığını, çarşının üstünün kalın direklerle örtüldüğünü ve şehirde 180 sıbyan mektebi, 47 tekke, 3 kervansaray, 23 han, 7 imaret ve yetmiş yedisinde cuma namazı kılınan 177 cami olduğunu anlatıyor.
EVLER
İnsanlar yüzyıllar yılı evler yaptılar.
İrili ufaklı, birbirinden farklı,
Ahşap evler, kâgir evler yaptılar.
Doğup ölenleri oldu, gelip gidenleri oldu,
Evlerin içi devir devir değişti
Evlerin dışı pencere, duvar.
Vurulmuş vurgunların yücelttiği evlerde
Kalbi kara insanlar oturdu.
Gündelik korkuların çökerttiği evlerde
O fıkara insanlar
Kâgir ve boyasız müstakil evinin
merdivenle tırmanılan
tahtadan dış kapısının önünde
öptün beni...
Sonra da gülümsedin...
Ama artık her şey bir rüya oldu...
Kör kuyulardan gelircesine uğuldayanlar, labirent duvarlarına çarparak geçercesine çatallaşanlar, köhneleşmiş kalıplara sığmayan direnişlerden yükselen sesler, tanımlanmış bütün kötülerin içinden sıyrılanlar, yekpare isyan gibi doğdu.
Şıvgın bir yağmur müthiş bir rüzgârla beraber bastırdı. Deniz esrik ruhla galebe çalmak ister gibi
"Gözünü yumduğu zaman bir sürü dağ, fundalıklı bayır, kerpiç, ahşap veya kagir evli kasaba ve bir sürü de insan görüyor, fakat bunların hiçbiri onun alakasını çekemiyordu. Hayatının bütün hatıraları lüzumsuz ve manasızdı. Ömrünün her vak'ası olmasa da olabilir, hayatına giren her insan girmese de olabilirdi. Bütün mazisinde kendisine "Ah, neden böyle bir şey yaptım?" veya, "Ah, niçin şöyle yapmadım!" dedirtecek bir şey bulamıyordu; ve bu, ömrünün pek tatlı geçtiğinden değil, sadece, ömrünün her kısmına şu anda pek lakayıt olduğundandı."