Sitare şiiri
Nerden çıktın karşıma böyle Sitare Efsaneler dökülüyor gülüşlerinde Kirpiklerin yüreğime batıyor Telaşlı bir kalabalığın ortasında Ayaküstü konuşuyoruz Nedimin nigehban nergisleri gibi Üstümüzde bütün nazarlar Çok utanıyorum Sitare
Mona Roza - Sezai Karakoç
Hayatımın önemli bir kısmı edebiyat ile iç içe geçmiş olmasına rağmen, şiire bir türlü ısınamadım. Bazı şiirler hariç olmak üzere, hiçbir şiirin beni etkilediğini düşünmüyorum. Peki bu iletiyi neden yazıyorum? Dün sabah yine bu sitede bir okurun, Mona Roza - Sezai Karakoç şiirini paylaştığını gördüm ve yaklaşık 24 saattir aklımdan çıkaramadım.
Reklam
Alıntıdır ..
Rus edebiyatının talihsiz bir dehâsı: Puşkin Ey güzel ülke! Uzak ülke. Ey bilmediğim ülke! Ne kendi isteğimle geldim sana, Ne de soylu bir atın sırtındl Beni bu yiğit delikanlıyı, Gençliğin ateşi sürükledi sana. Bir de başımdaki şarap dumanları.. Ataol Behramoğlu'nun çevirdiği, Nadir Göktürk'ün bestelediği Tanju Duru'lu, Emin İgüs'lü ‘’Ezginin
Karalama (Naçiz' Hane)
Bazen de yalnızlık değildir... Bi şiiri har vurup harman savurmak için... Acıyı haykıranlardan olmak da değil aslında... Yer altı edebiyatının edebiyat içinde değerlendirilmemesi canını sıkabilir bir insanın... Ya da yere düşen bir insan düşünün ki, gücenmesin diye ulu orta gülmemeyi etikten sayan diğerleri; kahkahalarını sonraya sakladığı için göğsünün orta yerine oturmuş bir Nietzsche' si olabilir insanın... Gerçi Nietzsche' nin çok fazla kullanılması da üzebilir insanı... Zaten bizler ya da yazarlar ya da çizerler bir şekilde çayın varoluşu üzerine kafa yormasından daha önemli değildir bu durum... Ama yine de Nietzsche bir çaydan daha fazla yalnız olabilir... Hayır bu sefer yazılmayacak yalnızlık adına... Çünkü Dali' nin "sürrealizm benim" demesi ve İspanyol Franko' sunu faşist ilan etmesinden daha önemli değil... Her ne kadar ülkesi gibi kalabalığın içinde yalnız kalma cesaretini içinde barındırsa da, Dali bir deliydi ve akıllılık para etmiyordu 1950 Avrupasında... Velhasıl yalnızlıktan daha güzel dertler edinebilir bir insan... En sevilen dolma kalemin tükenmesinden, boşa harcanan zamandan, son anda bittiği anlaşılan bir otobüs kartından, yok edilen özgürlükten, giderilmesi zor şiddet duygusundan, internet faturalarının birikmesinden, ayranını gevreğine denk getiremeyen bir İzmirliden, hayatı boyunca kendi maaşıyla bir ev alamayacağını bilen bir işçinin yaşadığı pazartesi sendromundan, yaz sıcağında yaklaşan bir regl döneminden, ekmeksiz yemek yiyemeyen bir insanın gece çok sevdiği bir yemeğe gözleri yaşlı bakarkenki o dramatik sahneden... Daha önemli değildir yalnızlık...
Senin şehrine yağmurlar yağardı o zamanlar, Sen bilmezdin ama, ben şehrimde ıslanırdım habersiz. Üstelik hava güneşli ve yabancıydı gökyüzünde bulutlar. Sen kokardı toprak o vakit, yağdıkça nasıl sarardı ruhumu. Islak ama soğuk değil, sana sarılmak şehrinin yağmurlarında Senin haberin olmaz, orada gün sıradan telaşlarda Sıcacık odanda camın
Nerden çıktın karşıma böyle Sitare Efsaneler dökülüyor gülüşlerinde Kirpiklerin yüreğime batıyor Telaşlı bir kalabalığın ortasında Ayaküstü konuşuyoruz Sitare şiiri
Reklam
70 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.