.
İster sevgili, ister dost olsun,
Ayrılık saati gelip çattı mı, sakın gizleme;
Sen omuzdan kesilmiş bir çaresiz kolsun.
Eskiye de boş ver, onu da eşeleme;
Ne iyiydik'ler, yine görüşürüz'ler
Dikenli tel gibi takılmasın boğazına.
Biliyorsun bu sözler inandırıcı değiller.
Çoğaltmadan katlan acının en azına;
Bekleme aracın kalkmasını, ayrılıklar götürü.
Karış telâşlı bir kalabalığın içine,
Yürü ardına bile bakmadan, durmadan yürü;
Yeni aşkların, yeni dostlukların geleceğine.
Alıştır kendini her şey biter ve gömülür;
“Ve nice yazlardan sonra kuğu da ölür.”
.
Metin Altıok
.
Bazen de yalnızlık değildir...
Bi şiiri har vurup harman savurmak için...
Acıyı haykıranlardan olmak da değil aslında...
Yer altı edebiyatının edebiyat içinde değerlendirilmemesi canını sıkabilir bir insanın...
Ya da yere düşen bir insan düşünün ki, gücenmesin diye ulu orta gülmemeyi etikten sayan diğerleri; kahkahalarını sonraya sakladığı için göğsünün orta yerine oturmuş bir Nietzsche' si olabilir insanın...
Gerçi Nietzsche' nin çok fazla kullanılması da üzebilir insanı...
Zaten bizler ya da yazarlar ya da çizerler bir şekilde çayın varoluşu üzerine kafa yormasından daha önemli değildir bu durum...
Ama yine de Nietzsche bir çaydan daha fazla yalnız olabilir...
Hayır bu sefer yazılmayacak yalnızlık adına...
Çünkü Dali' nin "sürrealizm benim" demesi ve İspanyol Franko' sunu faşist ilan etmesinden daha önemli değil...
Her ne kadar ülkesi gibi kalabalığın içinde yalnız kalma cesaretini içinde barındırsa da, Dali bir deliydi ve akıllılık para etmiyordu 1950 Avrupasında...
Velhasıl yalnızlıktan daha güzel dertler edinebilir bir insan...
En sevilen dolma kalemin tükenmesinden, boşa harcanan zamandan, son anda bittiği anlaşılan bir otobüs kartından, yok edilen özgürlükten, giderilmesi zor şiddet duygusundan, internet faturalarının birikmesinden, ayranını gevreğine denk getiremeyen bir İzmirliden, hayatı boyunca kendi maaşıyla bir ev alamayacağını bilen bir işçinin yaşadığı pazartesi sendromundan, yaz sıcağında yaklaşan bir regl döneminden, ekmeksiz yemek yiyemeyen bir insanın gece çok sevdiği bir yemeğe gözleri yaşlı bakarkenki o dramatik sahneden...
Daha önemli değildir yalnızlık...
1916 senesinde 19 yaşında genç bir delikanlı Erenköy’de yürümektedir. Talimgah denilen yerde bir kalabalık fark eder. Kalabalığa yanaştıkça bir müzisyenin enstrümanından yükselen melodiyi duyumsar. Yaklaşır. Delikanlı, enstrümandan yükselen tınıya gözlerini kapatarak huşu içinde bir süre zevkle dinleyerek eşlik eder. Gözlerini açıp da kalabalığın
İster sevgili, ister dost olsun,
Ayrılmak saati gelip çattı mı, sakın gizleme;
Sen omuzdan kesilmiş bir çaresiz kolsun.
Eskiye de boş ver onu da eşeleme;
Ne iyiydik’ler, yine görüşürüz’ler
Dikenli tel gibi takılmasın boğazına.
Biliyorsun bu sözler inandırıcı değiller.
Çoğaltmadan katlan acının en azına;
Bekleme aracın kalkmasını, ayrılıklar götürü.
Karış telâşlı bir kalabalığın içine,
Yürü ardına bakmadan, durmadan yürü;
Yeni aşkların, yeni dostlukların geleceğine.
Alıştır kendini her şey biter ve gömülür;
“Ve nice yazlardan sonra kuğu da ölür.”
Bıkmadan usanmadan #hercumaşiirgecesi yaptığımı ve haftanın tüm kirinden pasından şiirle arınıp şifa niyetine şiir okuduğumu söyleyeceğim.Siz de deneyin diye.Dün gece #aşkşiirleri okudum ama bitmiş bir aşka ait şiirler.Benim de üzerinde sıkça düşündüğüm hatta kendimce betimleyerek tarifini yapmaya çalıştığım bir kavram aşk.Yaşayan da yaşamayan
Shakespeare'in piyeslerinden birinde sevdiği bir parçanın tekrar çalınmasını isteyen bir kont biraz sonra "kâfi" diyor.
It is not so sweet now as it was before
(Artık deminki kadar güzel değil)
Orhan Veli "Oktay'a Mektuplar" adlı şiirinde
"Ve bugünlerde Melih'le ben
Aynı kızı seviyoruz."
der. O şiir çıktığı günlerde kaç kişi bana da, Orhan'a da sordulardı, kim bu kız, diye. Bir tanıdığımızın evinde Hasan(Ali) Yücel bizi görünce, "Allah Allah" diye şaşkınlığını açığa vurduydu. "Nasıl oluyor bu iş? Kavga etmiyor musunuz be yahu?"
Kavga etmiyorduk. Çünkü Orhan'ın aşık olduğumuzu söylediği kızın bundan haberi yoktu ki.
Nerden çıktın karşıma böyle Sitâre
Efsaneler dökülüyor gülüşlerinde
Kirpiklerin yüreğime batıyor
Telaşlı bir kalabalığın ortasında
Ayaküstü konuşuyoruz
Nedimin nigehban nergisleri gibi
Üstümüzde bütün nazarlar
Çok utanıyorum Sitâre...
Dili çok güzel, sade ve akıcı. Altı çizilecek ve alıntı yapılabilecek yığınla satır dolu bir kitap. Şahsen ben okumaktan büyük keyif aldım, yaşamın her alanından izler buldum. Hiç bitmesin istediğim “Bir Delinin Senfonik Dokundurmaları” isimli şiirini aşağıya alıyorum.
-Sevgi,
Kilidi olmayan tek hazinedir.-
-Sevgisiz kalp ışık girmeyen mabet
Orhan Veli, zaman zaman, biz Türkçe konuşanlara, "Şimdi ne düşündüğünü anlıyorum. Ama ne söyleyeceğini bilemiyorsun. Ben senin dilinim. Söyle benim şu mısralarımı, açılırsın" diyor.