Merhaba kitapseverler #Kalbimsendekaldı#tarih#tasavvuf#roman#okudumbitti#ozlemli_kitaplar#alıntı "İyilikler Allah'ın bir hediyedir. Kötülükler nefsimizin eseridir. Kendini tanı! Tanımaya nefsinin yularını eline alarak başla! Makedonya'da, Balkanlar'da yaşamakta olan Türklerin Müslüman oldukları için onlara yapılan saldırılar ,eziyetler,müslüman Turklere dayatılan bu süreçte yaptıkları mücadeleleri ne kadar güzel anlatılmış. Müslümanlar göç ederken ailesini sürgünde kaybeden Yusuf' u bulan Boris arkadaşının emanetini alır ve ona kucak açar,evlatlık olarak kabul eder fakat çevrede Yusuf sevilmez çünkü Müslümandır. Boris' e de çevreden çok laf söz olur. Yusuf üvey kız kardeşine gönlünü kaptırır. Kızında gönlü Yusuf'a kayar fakat bu durumu babası Boristen saklarlar. Bir süre sonra Boris bu durumu öğrenir öğrenmez karşı çıkar. Yusuf Müslüman oldugu için istemediğini düşünürken diğer yandan bunlara bir anlam verememesi onu zorluyordu . Boris neden evlatlık aldı? Yusuf ' ne suprizler bekliyor? (Kitabın ilk baskısı Boris' in Sırrı isimli bir esermiş...) Boris,' in Sırrı neydi? Tasavvuf ağırlıkla işlenişi birde kurguya dönemsel tarih dokuları olması renk katmış,tat katmış. Şahsen ben çok beğendim . Sizlere de öneriyorum. Sağlıcakla,kitapla kalın @yediverenyayinlari @bilalcivelek_yazar
Ayşe Gül Kutlu Yılmaz
Ayşe Gül Kutlu Yılmaz
Yastığının kenarında duran kitabı aldı, okumaya başladı. Gergin sinirlerini ancak bu yolla yatıştırabilir diye düşündü. Kitapta kaldığı yerden devam etti. Devam ettiği satırlar sanki kendisine bir mesaj veriyordu. "Havaya fırlatılan taş konuşabilseydi, mutlaka kendi isteğiyle yolculuk yaptığını söylerdi. İnsanoğlu da aynıdır. İnsan, kaderin çizdiği ince çizgide cambazlığa soyunurken, yaptıklarıyla övünür. Alnında, saniyede bin hüküm fırlatan mancınıkları görmezlikten gelir.
Reklam
Her insan aslında gurbettedir. Gurbettedir ki bir türlü huzur bulduğu bir yer bulamaz. Tıpkı ırmağın sularına salınmış kayık gibidir. İrade sadece bir gölge... Hayat bir oyuna benzer. Önceden yazılmış bir oyun... İrade ile yürüdüğümüz yolda, sahnede görül- meyen bir suflörün fısıltılarıyla kelimeleri tekrar edip oyunumuzu oynuyoruz. Ne kadar irade diye inatla diretirsek diretelim, suflörün fısıldadığı kelimelerden başka bir şey söylemiyoruz
“𝐇𝐞𝐫 𝐢𝐧𝐬𝐚𝐧 𝐚𝐬𝐥𝛊𝐧𝐝𝐚 𝐠𝐮𝐫𝐛𝐞𝐭𝐭𝐞𝐝𝐢𝐫. 𝐆𝐮𝐫𝐛𝐞𝐭𝐭𝐞𝐝𝐢𝐫 𝐤𝐢 ,𝐛𝐢 𝐭𝐮̈𝐫𝐥𝐮̈ 𝐡𝐮𝐳𝐮𝐫 𝐛𝐮𝐥𝐝𝐮𝐠̆𝐮 𝐲𝐞𝐫𝐢 𝐛𝐮𝐥𝐚𝐦𝐚𝐳...“
Okurken kalbim sıkıştı.
Gümüş kalemini buldum, sanırım uzun zaman önce sana aldığım bir hediyeydi, gümüş zamanla kararmış. 'Nereye gidiyoruz baba?' adlı kitabımda, senden bahsettiğim bölümün sonuna, bununla bana tatlı sözler yazmıştın. Şöyle yazmıştım: ''Sonra bir gün hoş, eğitimli, mizah anlayışı olan bir kız vardı. Bana ve iki yavrucağıma ilgi duydu. Şanslıydık, kaldı.'' Sende bana gümüş kaleminle cevap yazmıştın. "Güzel kız daha uzun, uzun bir zaman sizinle kalacak [sözünü tutamadın], çünkü o da yakışıklı prensi gibi nazik, nefis ve sevimli bir adamın ilgisini çektiği için çok şanslıydı." Tatlı kelimeler, iltifatlar dışında bir şey yazamayan bir gümüş kalemdi o. Sen ondan "ukala", "sinir bozucu", "kaprisli", "despot" yazmasını istesen de, eminim seni reddedecekti. Bozulur, yine yazmazdı.
Yusuf olmak, kendine uzanan ellerin her defasında hoyratça kesildiği, zamanın bile yüreğinin dayanamadığı bir devirdeki kör kuyularda çıkış mücadelesini Hz. Eyüp sabrıyla sürdürmektir. Doğrular ile yanlışların karıştığı bir zamanın iblislere taş çıkaracak kavmi ile mücadele ederken, Bulgar zindanlarında kör olma pahasına davasından vazgeçmeyi aklından bile geçirmeyen gerçek bir kahramanın öyküsüdür
Reklam
Yusuf olmak, vuslat için kırk sırat köprüsünden kırk parçaya bölü- nerek geçmektir. Yusuf olmak, zifiri bir karanlıkta önüne bakmadan bir mumun yaydığı ışığa doğru gözleri kapalı kendini aramaya çıkmaktır. Şefkat ve merhametin yerin yedi kat altında gizlendiği bir zalimler ülkesinde tek başına yolunu bulmaya çalışmaktır.
Yusuf olmak, göz alabildiğine uçsuz bucaksız bir çölde vaha bulmak ümidiyle dolaşıp bir serap olduğunu bile bile kuruyan damaklarınızda bir damla suyun haz veren lezzetini idrak etmektir. Ufka doğru yürüyüp çizgiye hiç ulaşamamak, ellerinin arasında tuttuğu ama hiç sahip olamadığı bir yasak meyvenin dokunulmazlığını, yüreğinde kanatan ve akamayan bir yaranın acısını derinden hissetmektir.
Var olmak, ayakta kalabilmek, başını öne eğmemek için verilen amansız bir mücadelenin sonrası...
Göz göre göre, yanan ateşin alevleri arasına düşüp çaresiz bedenden ayrılan ruhun kendi ıstırabını çekmesi, dergâhta nefsini terbiye eden dervişin vakarıyla, tevazu içinde Hak'tan geleni kabulleniştir sonrasında geriye kalan.
Reklam
Her yaşanmışlığın ardında saklanan gerçeklerdir belki de; canımızı acıtan, bize acı veren.
Nice yaşanmışlıklar vardır meşakkatli, bir o kadar da yürek acıtan, belki kendi dramını kendi yazan, yaşayan ya da trajediye dönüştüren...
OkuYORUM
Havaya fırlatılan taş konuşabilseydi, mutlaka kendi isteğiyle yolculuk yaptığını söylerdi. İnsanoğlu da aynıdır. İnsan, kaderinin çizdiği ince çizgide cambazlığa soyunurken, yaptıklarıyla övünür. Alnında, saniyede bin hüküm fırlatan mancınıkları görmezlikten gelir.
Sayfa 27 - Bilal Civelek
"Havaya fırlatılan taş konuşabilseydi, mutlaka kendi isteğiyle yolculuk yaptığını söylerdi. İnsanoğlu da aynıdır. İnsan, kaderin çizdiği ince çizgide cambazlığa soyunurken, yaptıklarıyla övünür. Alnında, saniyede bin hüküm fırlatan mancınıkları görmezden gelir."
572 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.