Hira... Bir isimden öte bir anlamdı... Peygamberlik yolunda vazgeçilmez mekân... Yerden fışkırmış gibi duran sipsivri ve çıplak dağ ve zirvesinde bir mağara... Ayakta durulunca baş tavana değmeyecek kadar yüksek, uzanıldığında bir boy olacak kadar geniş ve uzananın yönü mecburen Kâbe'ye doğru olacak şekilde düz. Gülümün inziva kulesi... Şefkatli ve mübarek eşi Hatice'nin hazırladığı hurma, süt, et, zeytinyağı ve kuru ekmekle su bulunan çıkınını alıp sık sık gittiği bu mağarada günlerce kendi kalbine kapanıyordu. Göklere yakın, yerden ve halktan uzak... Bir saat ötedeki Mekke kâh kıtlık ve kuraklıktan bizar, kâh şirk ve taşkınlıktan mest iken o ruhunda ilahi bereketler görüyor, feyiz üstüne feyiz kazanıyordu. Orada istiğrak ve derinlik bir sükûtun adıydı. Gülüm, Mekke'de sürü sürü putlara tapan hacıları, birbirine kötülükte âdeta yarışan kavmini gördükçe Hira'yı bir sığınak gibi görmeye başladı. Orada halvet yaşıyor, uzun uzun Beytullah'a bakıyor, düşünüp ibret alıyor ve atası İbrahim'in ölçülerinde ibadet ediyor, kâinatı, yaratılışı, varlığı anlamaya çalışıyordu. Okuması yazması yoktu ama kendisini yaratanı anmak, benliğiyle ona yaklaşmak üzere ruhundaki kitaplar sayfa sayfa açılıyordu.
"Gençken her şeyi sözcük anlamıyla anlama gibi bir alışkanlığım vardı. Örneğin insanlar Güneş'in ya da kendiliğinden ışıyan diğer yıldızların yukarıda olduğunu söylediklerinde, onların gerçekten yeryüzünden daha yüce ve kutsal bir yerde olduklarını sanırdım. Aynı şekilde Tanrı'nın yukarıda olduğundan ya da azizlerin ruhunun
_Kanatsız uçmaya kalkışma!
_Ham, pişkinin halinden anlamaz; öyle ise söz kısa kesilmelidir vesselâm.
_O, kırmızı güldür, sen ona kan deme. O, akıl sarhoşudur, sen ona deli adı takma!
_Hakiki olan vaadleri gönül kabul eder; içten gelmeyen vaadler ise insanı ıstıraba sokar. Kerem ehlinin vaadleri görünen hazinedir; ehil olmayanların vaadleri ise
DİKKAT HAYATIMDAN SPOİLER İÇERİR
ÖN SÖZ
Her romanın bir okuma zamanı vardır bende. Bu yüzden bu romanı hayatımın şu zamanına kadar okumayı hep erteledim. İnce Memed gibi, Tutunamayanlar gibi, Hugo'nun Sefiller'i gibi... Onlara sahaflarda rastlardım, tozlanmış raflarda ve bazen bir masanın üstünde, öyle alelade karşıma çıkarlardı. Dokunmaya
_Hayat öylesine sürprizlerle doludur ki, sırtındaki küfeyi alır kiminden, elmasları yükler taş yerine.
_Onların zırvalara inanmalarının sebebi, cahillikleri.
_Sefil egolarının değer ölçüleriyle ölçüp, gerçeğe, güzele ve iyiye ağızlarından salyalar saçarak nutuk çekiyorlar.
_Köle tiplerden oluşmuş hiçbir devlet yasayamaz. Köleden doğan yine köle