— Dostum, diye fısıldadı bana, zaman geçiyor ve hiç de lehime işlemiyor... Vicdanımda azaba yer yok, bu tür çekingenliklerden muafım, çok şükür!.. Bu dünyada zaten suçtan geçilmiyor... Saymakla bitmeyeceğini herkes anladı... Sorun devirdiğimiz çamlarda... Ve sanırım ben de onlardan bir tanesini devirdim... Hem de telafisi olmaz bir biçimde... —
Yumurtalık olayı
"İtoğluiti bıraktılar dışarı. Bütün komünistleri saldılar ortalığa, bütün şeyleri... Git bana buranın sahibini çağır!" Garson çekildi. Adam ayağa kalktı, Yavuz'un masasından duyulacak biçimde bağırmaya başladı: "Bu komünistin ne işi var lan burada? Niye soktunuz bunu benim olduğum yere? Bu aktör filan değil lan, vatan
Sayfa 182Kitabı okudu
Reklam
Ezansız Semtler
Kendi kendime diyorum ki: Şişli, Kadıköy, Moda gibi semtlerde doğan, büyüyen, oynayan Türk çocukları milliyetlerinden tam bir derecede nasip alabiliyorlar mı? O semtlerdeki minareler görülmez, ezanlar işitilmez, Ramazan ve Kandil günleri hissedilmez. Çocuklar Müslümanlığın çocukluk rüyasını nasıl görürler. İşte bu rüya, çocukluk dediğimiz bu
Bu Devlet mi İstilacı?
Filistin Müftüsü Emin el-Hüseyni: “Osmanlı Devleti, âdil, insaflı ve kanatları altında barınan milletlere karşı çok cömert ve hürriyet verici bir devletti. Fakat onu yıkmak, böylece İslam diyarlarını işgal edip sömürmek isteyen İngiliz, Fransız, Rus ve diğer düşmanlar, kendi kültürlerinin tesiri altında kalan Müslüman aydınlara bunun zıddını telkin ediyorlardı. Bir keresinde, devletlerarası kongrelerden birinde idik. Bir Cezayirli ile bir Tunuslu'yu konuşurlarken gördüm. Fransızca konuşuyorlardı. Kendilerine şöyle latife ettim: "Yahu ben yanınızda Filistin müftüsüyüm; sizler iki Arapsınız; toplantımız, Arap devletlerinin meselelerini görüşme toplantısı; ama sizler Fransızca konuşuyorsunuz. Bu nasıl iş?" "Hocam, mazur görün, dediler. “Bizim kültürümüz Fransızcadır. Arapça avam lisanını konuşabiliyoruz. Fakat derin mevzuları ifadeye Arapçamız kâfi gelmiyor. Fransızca konuşmaya mecbur oluyoruz. Böyle yetişmişiz.." “Fransa, sizin ülkelerinizde ne kadar kaldı?” “Yüz sene kadar... ” “Peki, Osmanlılar kaç sene kaldı?” “Dört yüz seneden fazla... ” “Acaba sizin dedeleriniz, babalarınız, sizin böyle Fransızca bildiğiniz gibi Türkçe bilirler miydi?” “Hayır... ” Onlar böyle cevap verince, ben de artık fırsatı kaçırmadım, "Yahu adamlar yüz senede size anadilinizi unutturmuş. Kendi lisanıyla konuşmaya mecbur hale getirmiş de, Osmanlı dört yüz senede sizi kendi dilini konuşmaya mecbur etmemiş. Üstelik kendi gençlerine Arapça öğretip sizin beldelerinize vali, kaymakam, kadı diye göndermiş. Bu devlet mi istilacı?” dedim.”
Sayfa 141
Tsinandali'de esir alınan Prensesler ve Madam Drancy, acı ve korku dolu bir diyara doğru yol alıyordu. Başlarındaki dağlılar, esirleri kendi malı gibi görüyorlardı. Onları İmam'a teslim ettik­lerinde büyük bir mükafat alacaklardı. Fakat dağlılar, esirlerinin önemi ve konumunun farkındaydı. Son derece gaddar tavırlar sergileseler de kimse
Tsinandali'de esir alınan Prensesler ve Madam Drancy, acı ve korku dolu bir diyara doğru yol alıyordu. Başlarındaki dağlılar, esirleri kendi malı gibi görüyorlardı. Onları İmam'a teslim ettik­lerinde büyük bir mükafat alacaklardı. Fakat dağlılar, esirlerinin önemi ve konumunun farkındaydı. Son derece gaddar tavırlar sergileseler de kimse
Reklam
103 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.