Kimi romanlar vardır, ihtişamlı bir kapıdan içeri buyur ediverirler sizi. Fark etmemeniz neredeyse imkânsızdır, bir Rus klasiği okuduysanız özellikle. Taş Taş Üstünde romanı da böyle ihtişamlı bir kapıya sahip. Kendisine ve ailesine mezar yaptırmak isteyen Szymek ile tanışır tanışmaz; ölüm daha romanın başında bütün tedirgin ediciliğiyle karşınıza
Atakan Ay
Ömründe bir kerecik olsun sevdiğinin kahverengi gözlerine bakabilmeyi dileyen bir adamın sevdiğine duyguyu askı,özlemi bir solukta okudum arkadaşlar.
Şiirsel bir kalemle yazılan kitabın her sayfası su gibi akıp gidiyor.
Sevdiğine kavuşma ümidi hiç tükenmiyor.
Sabrına ve umuduna hayran kaldım.Bir aşığın,hayallerinden bile guzel olan sevdiğine yazdığı satırları arasında resmen kayboldum.
#selenizmyapraksaçlıkadına eseri okuduktan sonra günümüzde böyle aşklar kaldı mi diye düşündüm durdum.
Kitabın sonunda ki mesaj yüklü o aforizmalar kitaba ayrıca damga vurmuş.Kalın sağlıcakla
Önceden sözün hükmü vardı, şimdi kaldı mı inandırıcılığı?
Kalmayınca oldu gözler kalbin aynası, gözlere değer yüklenip onlar doğruyu söyler dendi,
şimdi ne yazık ki artık gözler de simlendi,
okunmadı esamesi, anlaşılamadı ne dediği... tek kalbin dili kaldı serde, o dinlendi,
iki yüzlülerden daha tehlikeli iki kalpliler çıkınca,
o da kaldırıldı tozlanmaya raflara,
elde var naftalinli yalnızlık.
Kaldırıldı aşklar gönül sandıklarına,
Hemhal olmak varken, her hal böyle olunca ...