Artık velîlerin ahvâline, hayatlarına ve düşüncelerine ait elime ne geçerse okumaktayım. Bu arada Celâl Bey'in berber dükkânında sıramı beklerken o da bana, Hazret-i Mevlânâ hakkında Ziya Şakir'in ve Abdülbâkî Gölpınarlı'nın kitaplarını yüksek sesle okuturdu. Mevlânâ' nın hayatı ne kadar ilgimi çekmiş, bana ne ilhâmlar vermişti! Ama, gene de, bunların hiç biri beni tatmin etmiyordu. Bu rivâyetlerin merâkımı tahrik etmede olumlu bir yanı olduğunu kabûl etmekle beraber, kısa zamanda, bunlara dayanarak hiç bir mânevî olgunluğa erişilemeyeceğini ve mutlaka kâmil bir mürşidin insanın elinden tutarak onu sabırla yetiştirmesi gerektiğini idrak ettim. Ama öyle bir zât neredeydi? Farz-ı muhâl, böyle bir zât karşıma çıkmış olsaydı acaba ben onun eğitimine lâyık mıydım? Böyle bir yeteneğim var mıydı? Bu zâtın bana vereceği eğitimi acaba hazmedebilecek miydim?
Yenilirsek yanarım Kâmil Bey... Yenildiğimize değil, haklı olduğumuzu ispat edemediğimize...
Sayfa 403 - İthaki YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Kâmil Bey, yüreğini çıkarıp verir gibi ona bir cigara uzattı.
Efendim! Ayrılık ve mahrumiyetteki, hem de beraberlik içindeki ayrılık ve mahrumiyetteki hayallerin lezzetinde görülen o devam, ne devamdır? Bir kendinden geçme ve baygınlıktan ibaret olup, devamı da birkaç saniyeden ibaret olan ve bir nevi hastalıktan, marazdan başka uygun bir tabiri olmayan şehvetperestlikteki düşüşün hızı hesaba katılacak bir şeydir. İnsan kırk yıl arzulu kalsa, aşktan beklenen lezzet kırk yıl devam eder. Adam kırk yıl genç, şuh, aşık bir halde devam eder. Eğer arzusuyla kırk yıl birlikte devam edecek olsa, oluşacak gına kâmil insanı soğutur, söndürür, ihtiyar eder.
Sayfa 80 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Çevirmen: Emrah Balcı, V. Basım 2019Kitabı okudu
Sab­riye'nin biraz şımarık Fransızcasıyla fısıl fısıl anlattıklarını sanki yeniden duyuyordu: "Prenses Fahire başka enişte bey . . . Prenses erkeklerden çok kadınlardan hoşlanıyor. (Ya Ingiliz teğmen ne­ yin nesinemi diyeceksiniz! O da kız ayol! Kızdan farksız, görse­ niz, üniforma giymiş on beşinde kız sanırsınız. Tüy tüs yok. .. GÖğSü mermer gibi... Gözleri baygın . . . Bu yaşa gelmiş, ilk tanı­ dığı kadın Prenses Fahire Hanımefendi.. . Prensese sorarsanız, böyleleri. kadın ruhunu sahici erkeklerden daha çok anlıyorlar­mış. Sonra bu işte tribadisme'e benzer bir şeyler varmış ki, du­ yulan zevki birkaç katartırıyormuş. Bugünlük size bu kadar iş­ kence elverir enişte bey ... Evimizden selamsız sabahsız savuşma­ nızın cezası, bugünlük bu kadar ... " Kamil Bey, "Bunlar benim neyimden utanıyorlar da kızımı getirmiyorlar?" diyerek, Sabriye'nin fotoğrafta gülümseyen sura­ tına vuracak gibi, kocaman elini kaldırdı.
Kâmil Bey, eskiden beri başkasının sefaletine bakarak hâline şükredenlerden iğrenirdi.
Reklam
Evet bu dünyanın yuvarlaklıgma akhm yattı. Yuvarlak. .. Yuvarlak oldugundan dönek... Dönek oldugundan CIVlk. .. Yürekli babayigitlerin işi çetin Kamil Bey, işi çok çetin ... Sag olsun, bizim Ari f Bey'e bakarsan, dünyada herkesten kuşku­ lanacaksm, babandan bile ... Peki, o zaman arkadaşlık nerde ka­lır, dostluk ... Ittihatçıhk? Niyazi'ye kızıyor. Söylediklerini duy­ dunuz. Bakarsan, azıcık dogru gibi ... Ama, nice dogru görünen­ ler yanlış çıkmadı mı? Bence insan en çok görünüşe aldanıyor. Dogru sandıgınız yerde yanılıyorsunuz. Sabahtan beri düşünü­ yorum. Bence, ya bu sizin Niyazi, bir başka Zeybek Niyazi'dir ya da bu işin içinde, bir büyük mesele vardır. Mesele dedimse, va­tan millet meselesi... Sabahtan beri düşünüyorum. Kafam kaza­ na döndü. Hayır, olamaz! .. Benim Niyazi kötü oglan degildir, muhterem ... Kötülük, bu çamur dünyada ... Eskiler "Dünyanın ucu uzun .. " demişler. Neden demişler? Işlerin iç yüzü geç anla­ şılıyor da, ondan ... Bugünlere geldimi, ucu büsbütün uzadı, ce­ nabetin ... Uzadı ki yetişmeye ömürler yetmez oldu. Biz işe "Ha düzeldi, ha düzelecek" diye başladıydık.
Kamil Bey, yarı karanlık yeraltı odasını birden doldurup soluk­larını kesen umutsuz yalnızlığın ortasında kalakalmıştı. Dört yanı­ na şaşkın şaşkın bakarak titreyen yumruğunu ağzına götürdü: "Yedi yıl! Burada bir başıma ... Olmaz hayır, olmaz bu . . . " dedi.
Gardiyan çıkıp kapıyı üstlerinden kilitleyince, Ramiz Efendi, Kamil Bey'in beklemediği bir şey yaptı, elini tutup öptü: - Aman rica ederim kardeşim! Ne yapıyorsunuz, rica ederim ... - Aslında yalnız sizin elinizi öpmedim, bütün kahramanların ellerini öptüm. lnönü'lerde ölenlerin... Sakat kalanların . . . Mahpus arkadaşların ... -Yutkundu- Beni bağışlayın! Duruşma­ larda yaptığım maskaralıklar için bağışlayın. !kinci lnönü müj­desi yetişmeseydi, bu heriflerin karşısında soytarılık etmeye gü­cüm yetmezdi. Beni ayıplamıyorsunuz değil mi?
Gözlerini kaçırdı. Savcıya, mahpusların bütün konuştukları­ nı sıcağı sıcağına yetiştirmiş, bu arada, Kamil Bey'in oruç tutma­ dığını, namaz kılmadığını da bildirmişti. "Söyledik ama, bunun kulağını da, güzelce büktük, 'Dar yerdesin beyim' Orucunu tut, namazını kıl! Bak bu soytarı, hiçbirini boşluyor mu' dedik." Ba­ şındaki kabalağı iki kere çevirdi. "Tüh . . . 'Seni yukarısı, Kuvayı Millici gavuru sanmakta . . . Aman ha ... ' deyiverse miydik, kurban olduğum Allah? . . "
Reklam
Eşek bile bir düştüğü çukura bir daha düşmez. Karşımız­ dakiler, anlaşılan eşek değil, katır . . . Ankara önünde görüşürüz, palikaryalar. . . Eğer Mustafa Kemal Paşa, Timurlenk'in Bayezid'e attığı köteği bunlara atmazsa, uf olsun ervahına ... Siz üzülmeyin Kamil Bey ...
''Biz bu çilelerin hesabını dünya mahkemelerinde sormayız Kâmil bey, ille öte dünyada hesaplaşacağız.
Sayfa 258 - Ketebe YayınlarıKitabı okudu
Kamil Bey: "Baba olmak ne güzel!" diye düşündü. Birisinden mi duyduğunu, yoksa, bir yerde mi okuduğunu kestiremeden: "Baba olmak biraz da Allah olmaya benziyor" cümlesini birkaç kere tekrarladı.
''Topu teres bunların! Bunlar teres de; dünya teres değil mi? Biraz daldı. ''Evet, bu dünyanın yuvarlaklığına aklım yattı. Yuvarlak... Yuvarlak olduğundan dönek... Dönek olduğundan cıvık... Yürekli babayiğitlerin işi çetin Kamil Bey, işi çok çetin...
Sayfa 252 - Ketebe YayınlarıKitabı okudu
"Hergele . . . Ah, namussuz ... Namussuz solucan! Bok!"
Kamil Bey, ömründe ilk defa ana-avrat sögmek isteği duyu­yor, yeterince küfür bilmedigi için bunalıyordu. Yüreğinde dal­ga dalga kabaran kini, bu çaresizlik içinde, ancak küfretmek bi­raz dindirebilirdi.
1,255 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.