Oblomovluk… Edebiyat dünyasında 1857’den beri, benim dünyamda ise son 15 gündür yankılanan bir kavram, bir tasvir, bir psikolojik durum, bir hâl; hâliyle hâllendirecek cinsten bir hâl, bir ruh tutulması. Tembellik diyerek hafife alamayacağınız türden bir eylem; ne seçim ne kader, ne alaya alınabilinir ne saygıya değer; okursanız eğer, ‘’Oblomov‘’ size kaç yaşınızda olursanız olun; başınızı ellerinizin arasına aldırıp, yaşadığınız hayatı gözden geçirtecek cinsten bir kitap, bir başyapıt.
Okumayanlar için yönlendirici olmayacak özenle, okuyanlar içinse üstü kapalı bir düzenle anlatmak isterim Oblomov bana ne yaptı… Olay örgüsü bir tarafa, karakterler üzerinden açılan bir pencere var okuyana. İlya İlyiç Oblomov, harekete geçmek için yanıp tutuşan zihnimize inat bizi tutan korkularımıza; Zahar, bizi müdahalesiz katkısız kaygısız izleyen insanlara; Olga, hayatta karşımıza çıkan fırsatlara; Agafya elimizden kaçırdıklarımıza teselli ettiğimiz kanaatkârlığa, Sholts ise bizler ne olur nasıl olur derken kararlılıkla yanımızdan geçip giden kalabalığa ismi bağışlanmış kahramanlardı bana göre. Yani Oblomov vardı, Oblomovluk vardı ama hepsi okuyandaydı, tam burada.
Oblomov okunmalı!