Sonra bir yaprak konar, gönlünün bir kenarına.
Anlarsın; sonbahar gelmiş.
Ne yaprakta takat kalmış, tekrar rüzgara kapılacak,
Ne de gönlünde,
Onu ağırlayacak derman.
Düşün düşün düşün…
En çok düşünmekten kaçıyoruz. Sürekli kalabalıkların içinde oradan oraya savrulan bir sonbahar yaprağı gibiyken düşünmeye fırsatımız olmuyor. Zavallı sonbahar yaprağı rüzgar nereden eserse oraya savruluyor ama biz şanslıyız ki rüzgarımızın yönünü değiştirme şansına sahibiz.
Değiştir o rüzgarı ve kendinle baş başa kalmaya, düşünmeye zaman ayır. Savrulan yaprağın kaderi bazen bir ayak altında, bazen kayanın yamacında, bazense fırtanın gücüyle un ufak olmakmış. Senin kaderin ise rüzgarının yönünde saklı…
Haydi uyan o zaman. Yalnızlık dolu kalabalıklardansa, düşünce dolu yalnızlığı tercih ederek yelkenini doğru rüzgarlara karşı açmayı unutmadan.
Düşün düşün düşün…
En çok düşünmekten kaçıyoruz. Sürekli kalabalıkların içinde oradan oraya savrulan bir sonbahar yaprağı gibiyken düşünmeye fırsatımız olmuyor. Zavallı sonbahar yaprağı rüzgar nereden eserse oraya savruluyor ama biz şanslıyız ki rüzgarımızın yönünü değiştirme şansına sahibiz.
Değiştir o rüzgarı ve kendinle baş başa kalmaya, düşünmeye zaman ayır. Savrulan yaprağın kaderi bazen bir ayak altında, bazen kayanın yamacında, bazense fırtanın gücüyle un ufak olmakmış. Senin kaderin ise rüzgarının yönünde saklı…
Haydi uyan o zaman. Yalnızlık dolu kalabalıklardansa, düşünce dolu yalnızlığı tercih ederek yelkenini doğru rüzgarlara karşı açmayı unutmadan.
1926’da karın lapa lapa yağdığı bir sonbahar günü, 14 yaşındaki Kim Il Sung ve Hwasong Uisuk Okulu müdürü Choe Tong O arasında müdür odasında ciddi bir konuşma gerçekleşti.
Kim Il Sung, Huadian’daki okuldan erkenden ayrılmak ve Jilin’deki ortaokula gitme kararı almıştı. Fakat bunu duyan okul müdürü, onu azarlayarak şöyle dedi: ‘’Sen, bir erkek