Eşyanın hakikatine dair düşüncelere ulaşmak bir anda olmaz. Önce taklit sonra tahkik gelir ve tahkike geçmek içinse kişinin aklını isteyerek çalıştırması elzemdir.
İşte bu sebepten, kişi hangi aklî seviyede ise onun doğrusu da o seviyedir. "Malın zekâtı kendi cinsindendir" hükmü gibi akıl etmenin sonuçları da o aklın bulunduğu mertebeden soyutlanamaz.
Böylece çoğul eki almış doğrular ortaya çıkar.
"Kanaat, kendisine alışılan, yakınlık kesbedilen şeylerin bulunmaması halinde bile huzur ve sükûnet içinde olmaktır."
Elde bir şeyin olup olmaması önemli değil, önemli olan kalbin bu yokluklar karşısında göstereceği tavır.