Kanserin bu denli inatçı olmasının iki nedeni vardır. İlki kanserin yabancı bir istilacı olmamasıdır. Kanser kendi hücrelerimizden oluşur ve bu nedenle kanser hücreleriyle mücadele ederken normal hücrelere zarar vermeyen bir ilaç üretmek zordur. İkinci olarak kanser ilerleyici ve saldırgandır.
Sayfa 164
Hücreler kendi çoğalmasını düzenlemeli, gerektiğinde çoğalıp zamanı geldiğinde durabilmelidir. Hücre, kuralları hiçe saydığı ve durmadan çoğaldığı zaman kanser ortaya çıkar.
Sayfa 163
Reklam
Kanser doğanın hem temel özelliği hem de arızasıdır. Eşeyli üreme, DNA ve hücresel yaşam varsa kanser de olmak zorundadır. Kanser sadece insanları değil diğer pek çok canlıyı da etkileyen evrimsel bir tasarım kusurudur.
Sayfa 162
Yeterince uzun yaşarsanız, yüzde 100 kansere yakalanırsınız. Başka bir nedenle ölmediğiniz takdirde kanser sizi er geç yakalar. Üstelik bütün çok hücreli türler kansere yakalanabilir.
Sayfa 162
Sizler uygarlığın çarkına çomak sokanlarsınız ve kendi cinsinizden birinin kral olduğu bir dünyaya gönderildiniz. Burada kendi kurallarınızı koyabilir, bu kurallara uygun şekilde de ölebilirsiniz. O çok arzuladığınız özgürlük işte burada; kontrolsüz, kendi kendini yiyip bitirecek, kanser misali bir güruhun özgürlüğü.
Sayfa 13 - İthaki YayınlarıKitabı okuyor
AHLÂKSIZLIK KANSERİNİN ÇARESİ...
Şimdi, bünyeyi içten içe kemiren bir kanser ile karşı karşıyayız ve hâlen tecavüz gibi, ırza geçme gibi işin yalnız cildin sathında çıban gibi baş veren emarelerine takılmış kalmış bulunuyoruz. Bu çıbanın tedavi edilmesini istiyorsak, daha derinlere inmek zorundayız. Öncelikle ahlâk kanseri olduğumuzu kabul etmemiz, ardından da derinlemesine tahlillerle bir tarih muhasebesine başlayıp doğu batı muhasebesi yapmak ve bunları yaparken çeşidini teşhis ettiğimiz kanserin cinsine göre esas, usul ve gayeler belirleyerek tedavimizi gerçekleştirmeliyiz. Hülasa, şeklen –halen- muhafaza edebildiğimiz insanlığımızın muhtevasını da insanlaştırmamız gerekmektedir; yeniden insan olmakla ancak bu hastalıktan ve onun tezahür eden emarelerinden kurtulabiliriz. Yoksa yargıya, bu hastalığın neticesi olan “çıbanları” sıktırmak aslî bir tedavi metodu olamaz; olsa olsa zaman kaybettirici ve bu arada hastalığı daha azmettirici bir saik olur. Ahlâkın müesseseleşemediği yerde hukuk da olmaz, cemiyet de olmaz, devlet de olmaz. Yalnız ferdlerin kendi başına buyrukluğuna eşlik eden bir ahenksizlik olur ki; bunun neticesi de hayvanî insiyaklarla hareket edip, insan gibi muamele görmeyi bekleyen hedonist, sapkın, kimi zaman manyak, menfaatperest, anlayışsız, faziletsiz hilkat garibelerinin türemesidir.
Sayfa 4 - Ömer Faruk Akcebe, Frankensteinlaştırılmak İstenen ToplumKitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.