Bu romanda herkesin gözleri lacivert. Hiç lacivert göz görmedim ama lacivert gözleri severim. Lacivert gözlerin derinliklerinde, bilinmeyen diyarlardan maceraperest seyyahların getirdiği anlamlar yatar. Bence tabii... Dışarıda cıvıltılı bir ilkyaz güneşi, tazelenen ve yeniden doğan dünyanın yeşillikleri üstüne, işveli bir salıntıyla sıcacık altın tozları serpiştiriyor. Ben, senin için ey kari, bir roman yazıyorum. Kapı çalınıyor. Kim geldi acaba? Kimi istersem, kimin ismini yazarsam o gelir. Yazmanın bu yararı var işte, küçük bir işaretle, canımın istediğini getiririm. İstersem fikrimi değiştiririm. Kim ne yapabilir? Hadi bakalım, kapının zili çalmadı, gelen giden yok. Tamam mı? Yoo, tamam değil, çünkü fikrimi yeniden değiştiriyorum, zil çalıyor ve Ali, yani kardeşim geliyor. Karşımdaki koltuğa oturuyor, bir yandan da önümdeki kağıtlarla daktilo makinesine şöyle bir göz atıyor. - Ne yapıyorsun? - Roman yazıyorum. Haksız yere azarlanmış bir çocuk gibi, bir an irkilerek anlamadan bakıyor yüzüme. - Niye? dört mevsim sonbahar/ahmet altan
S.E.S Der ki... Susuyor sözlerim verilmiş sözler tutulmayınca. Ay bile güneş bile tutulmuyor mu Rab'den emrolunca? Bir düşünürün sözünü düşünmeden kabul etmek gibi düşüncesiz ilhamlar vermeye kalkıyorlar üstelik... Ben S.E.S, susuyorum, konuşmuyorum sanıyorlar... İçimde konuşan susmayan dur durak bilmeyen bir karanlık var... Camdan bir kapı... görmüyor gözümüz ama var.... Çarptım kırılmadı yaralanmadım... ama güldüler kırıldım yaralandım... Konuşurken en doğru olduğunu söyleyenler suskunluklarında korkabilirler kendilerinden... Camı ayna yaptılar bedeni gördük, gözlerimizi kapattık ruhumuzu görmeye çalıştık... Ama derin bir karanlık vardı onu kendimiz sandık.. Oysa ayna ile beden arasında mesafeden daha uzaktır ruh ile göz arasındaki mesafe... Sabır gerekir uzun uzun beklemek gerekir ruhu görmek için önce geçmişten geçmek gerekir... Karanlığın içinde çizgi film gibi başlar şekiller renkli renkli oynar, sonra birileri belirir ruhunun derinliklerinde tanıdığın yabancılardır onlar... Kendine gelene kadar kimlerden geçersin hatırına gelmeyen, belli ki hatır kalmıştır birinizde... Sonra güneşin sesini duyarsın annenin dilinden uyanırsın kendinden..................... S.E.S..........................
Reklam
S.E.S Der ki... Derdimiz ne bizim sadece yenilmemek mi yoksa kazanmak mı? Hayatta hiç yenilmeyenler aslında hiç savaşmamış olanlardır. En büyük zafer yenilgilerin altından kalkıp zirveye ulaşmaktır. Kelimelerinize güveniyorsanız cümlelerinizin yenemeyeceği bir düşünce olabilir mi? Tecrübe kapılarını açmanız için elinizde olabildiğince çok hata anahtarınız olmalı ancak hangi hata anahtarını hangi tecrübe kapısında kullanacağını bilmeyenler için başlamadan biten bir savaş geçer alt yazıdan... Ben S.E.S kapı gıcırtısına benzettiler diye keman sesinin güzel tınılarına uzak kalan ruhumu kopyalanmışçasına aynılaşan bedenlerin çaldığı tıngırtı gitarlarla besledim. Bilmediklerimin değil ama öğrenmediklerimin suçlusu bu yüzden benim. Kabul ediyorum ben de başarabilirdim aslında kendimce güzel dediklerimin peşinden yürüyebilseydim. Yapışsa da üzerime yılmayan yılgınlıklar yorgun bedenimin kazandıklarından sonra acıtmazdı hayalimi kırgınlıklar.... Derdin ne senin gece gündüzü yenmek mi yoksa günde iki defa alacakaranlıkta sevdanızı haykırmak mı? devamı gelecekte gelecek.... S.E.S
Hep yazın son günü gibiydi ve soğuğun ortasında geri donebilecegim acik kapi birakilmadan, terk edilmistim.
MAL BEYANI 1- Avşa adasında üç daire, dört üçgen, beş dikdörtgen 2- Gökyüzünde bir bulut 3- Bitlis'te beş minare 4- Biri yazlık, biri kışlık iki platonik sevgili 5- Büro mobilyası ve çelik kapı üreten bir fabrikanın öğle üzeri yaslanıp sigara içilen beyaz duvarı 6- Islıkla da çalınabilen dört anonim türkü 7- Palandökende bir palan, iki döken 8-
Bir şehrin kapısı her zaman hatıralara açılır, hatıralara kapanır. Şehirler; hatıralar dükkanıdır ya. Hatıralar uzun zaman o kapının ardında unutulur, şehirler gibi. Bir dükkanın kapısına kilit vurup açmamak gibi. Üstümüze kapanan ne varsa biraz da yokluğumuzdur. Yokluğu çoğalta çoğalta yaşadığınız bir yeni şehir ise, sizin eskiliğinizi gün be gün yüzünüze vurur. Gün gelir, o yokluğun kapısını bir kez daha açmayı göze alırsınız. Gözünüzün açtığı kapı, yokluğun kapısıdır, unutma kapısıdır, açılır bakarsınız dükkan yeni mallarla tepeleme doludur. Kendinize ordan bula bula belki bir mendil bulursunuz, hani olur a, gözyaşlarınız içinize akmasın diye, aksa ne olur akmasa ne, bulduğunuz bir kağıt mendildir. Buradan açınız. Haydar Ergülen
Reklam
"İnsan hayatında öyle bir zaman geliyor ki muhakkak gitmesi gerekiyor, --eğer hiç kapı veya pencere yoksa-- duvardan bile yürüyüp geçiyor." Bernard Malamud
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.