Ben Buhara
İslam'ın kubbesi...
hâlâ uğuldar durur kulağımda
akınların rüzgârına karışan nal sesi
çekik gözlü cengâver atlarımı
batı'ya salalı asırlar oldu
yılkıya mı kaldı yoksa yıkıldı mı o atlar dönmedi
onlar dönmedi oğullarım dönmediler bir daha...
ne oldu kubbelerime konup kalkan hadis kuşlarına
nerede çarşılarımı dolduran beyaz sarıklı tüccarlar
dünya yüklü ahiret yüklü kervanlar
nerede şimdi ilim madenimden hikmetler derleyen tilmizler
bilinmezler bilinmezler
ruhum kar altında toprak gibi çıkmayı bekler bahara
ben ki kadim Buhara
¶¶
İnce dudaklarının arasından çıkan sözler yine yerinde, hareketleri meyus ve her zamanki gibi vakar, sesi ise ince teller üzerinden gelirken mutedil ve şikesteydi.
¶¶
Yerinden kımıldamadan yeni kıtalar keşfetmenin peşindeydi. Evet, doğru duydunuz. Haritalar, pusulalar ve gemi olmadan, sadece hayal gücünün engin denizlerinde yelken açarak yeni dünyalar keşfetmeye çalışıyordu.
Onun için kitaplar, pencerelerden çok, kapılardı. Her sayfayla bambaşka bir diyarda kayboluyor, farklı kültürleri, egzotik manzaraları ve