Biz
ayrı dillerde aynı şarkıyı okuyanlar,
Biz
aynı yastıkta yatar gibi
toprağa başlarını yan yana koyanlar,
Biz,
yüzümüzün derisi koyu açık yanmış diye,
saçlarımız ayrı ayrı boyanmış diye
barsaklarımızı birbirimizin avucuna dökerek
birbirimizin gırtlağını dişimizle sökerek
gebereceğiz ...
Ve kadrolar
parlatarak
kara gömleklerinin beyaz kordonlarını
gömecekler kadife koltuklara
golf pantolonlarını ...
Hiçbir
dilin sihirbazı, elinde şu araçlar -parmak ısırtan ayna, kara
kadife fon perdeleri, örtük çağırışımlarla gelenekler olmadı
mı, frakının kuyruğunu uçura uçura mesleğinin geleneğini
büyülü bir biçimde aşmayı başaramayacaktır.
12 Kasım 1956
SON
Ne güzel zamanlardı.
Radyolarda kadife sesli sanatçılar
Emel Sayın lar Samime Sanay' lar.
Bir ilkbahar sabahı güneşle uyanırdık .
Benzemez kimse sana derdi Müzeyyen
45 lik plaklarda.
Yıldırım Gürses hayattaydı.
Leylaklar dökülüp güller ağlardı .
Ahmet Özhan"in temiz yüzü aydınlatırdı televizyonları
"Çok yakarmış Güneşin solgunu
Tanrım bu sonbahar vurgunu" ..
Erol Evgin fiyakalı
Ajda Pekkan havalıydı .
Nükhet Duru rastık çeker,
Nilüfer Seni beklerim öptüğüm yerde derdi.
Sevgiler ölümsüz, aşklar ömürlük
aşıklar vefalıydı
Fikrimin ince gülü
Kalbimin şen bülbülü
şarkısını söylerdi sevdalılar birbirine.
Şimdi nerde o aşklar nerde vefayi anlatan şarkılar.
Zeki Müren dinleyen hangi sevgili terkeder.
Böyle bir kara sevda kara toprakta biter.
Ay gibi yüzü aydan parlak altına benzeyen, güneş gibi yüzü güneşten parlak gümüşe benzeyen, kadife kaşlı, kızıl maral otu gibi al yanaklı şanlı bahadırın eşi Altın-Targa, ocağın başında oturuyor, Maaday-Kara’nın muhteşem taş çadırında yaşıyormuş.(...)
yumuşak bir yumruk kadife eldivenli
piyangodan uçuşan fareler
Giderek yarasa oluyorlar
Bitmeyen bir filormonik darde
kalçamdaki kara ben, ve
hiçdurma nabzı atan basurum
tepinerek siyah beyaz taşların üstünde
yarasalar giderek maymun oluyorlar
yavaş yavaş değil, hızla hızla
giderek insna gibi insan oluyorlar
tellerinden kemençenin
ELLERİM YANIYOR
Ellerimle yüzümü eskitiyorum evlerimle yüzünü
kadife suyu sesinin yumuşaklığında su, kalın kaşlarının nasırını eritiyorsun
ben, beni
erteleyişinle
hayalimde gül ve kitap bırakılmış kara çarşafın kırışıklarını erpiyorum
"...onun kara, kadife gözlerine bakarken, mutlak bir huzur ve güven duygusu ile sarmalandığımı hissettim. Sanıyorum, yaşamımda gördüğüm en sevecen yüz buydu.”