Hayat sizi yaralıyor. Uyumlu bir dünya düşlüyorsunuz, evrensel bir anlaşma, duygu birliği. Din sözcüğünün kökeni, bütün olguları kendi aralarında bağlamak, yukarıyla aşağıyı uzlaştırmak gereksinimini oldukça iyi açıklar.
Gerçekten bütünüyle canlı toplumlarda, sakatların, zayıfların, hastaların, hatta cesetlerin de bir yeri vardır. Onların varlıkları bilinçleri uyanık tutar. Bizim dünyamızda tam tersine bilinç rahatlık içinde uyur.
Her insanın katil olduğu bir dönemde, kimin öldürdüğünü düşünmek boş bir şey. Zaten insanlardan çok, zamanın koşulları cinayeti işledi. Kocanızı zamanın havası öldürdü.
Aşk lafını beş paralık etmeyin. Siz beni istiyorsunuz, aynı şey değil ikisi. Siz bana düşlerinizin alacakaranlığında bakabiliyorsunuz ancak. Gün ışığının dağıttığı şeye aşk mı diyorsunuz siz?
Bir insan, ne ileri sürdüğü düşüncelerle ne de öyle söyleseler bile yaptığı işlerle özetlenebilir. Her gün milyonlarca insan kendi düşüncelerini hiçe sayıyor ve yüreklilikleri kendilerini daha az korkak yapmasa da en ödlek insanların bir kahraman gibi davrandıkları görülüyor. Her insan bir üsluptur.
Bizlere düşünce gerek ama düşünce ya bir lüksse? Ya çoğunluk onu umursamayıp, hayvan mutluluğunu tercih ederse, gene de ona zorla kabul ettirilmeli mi?