Ayrıca insanların konuşmaları daha doğdukları yere göre farklılık gösteriyor; insan dili karga gaklaması gibi evrensel bir dil değil. Bunca kötülüğün sebebi de bu ya zaten.
"İnsanlar kaç kişi olduklarını bilmek için kendilerini tekrar tekrar sayma ihtiyacı duyuyorlar. Günde dört defa bir araya toplanıyor, sıraya girip isimlerini duyduklarında "present" yanıtını veriyorlar. Bunun yerinin nasıl olduklarıyla ilgilenseler daha iyi olurlardı esasında. "
"... insanların konuşmaları da doğdukları yere göre farklılık gösteriyor ; insan dili karga gaklaması gibi evrensel bir dil değil. Bunca kötülüğün sebebi de bu ya zaten. Dallarda kalmak isteyen ve diğerlerini yiyecek bulmaya gönderen bir düzine karga hayal edin, onları solucan bulmaya yolladıklarını ve solucanları arayıp bulanların sırf bu işle görevlendirildikleri için onlardan mahrum kaldıklarını hayal edin. Şayet bunu yapabiliyorsanız, insanların düzenini ve tuhaf mantıklarını da anlamaya başlayabilirsiniz demektir"
Bu gösterişin ve masrafın sebebini hala anlamış değilim.. (S:40)
Bakın arka kapak bıze ne söylüyor :
Jacobo bir karga; meraklı, zeki, gözlemci bir karga üstelik. Kendi türünün yararına insan yaşamına dair çeşitli notlar düşmüş defterine. Akıl yürütme şekline bakılırsa feraset sahibi bir kargaymış. Ama eserini tamamlamaya vakit bulamadan ortadan kaybolmuş...
Fransa toprakları içinde yer alan bir toplama kampında geçiyor. Zamanında Max Aub diye bir yazarın da yatmış olduğu bir kamp.
Aynı zamanda.
Kesfedilmeyi okunmayı bekleyen güzel bir kitap..
Seveceksiniz biliyorum,
1950 de yayımlanan kitabın Türkçe 'ye ilk kez çevrilişi. Kitap, bir karganın ağzından dökülen sözlerle ilgili.Olaylarımız, İkinci Dünya Savaşı sırasında Fransa toprakları içinde yer alan Vernet toplama toplama kampında geçiyor.Kamp, zamanında Max Aub'un da yatmış olduğu bir yer. Orada gözlemlediklerini, yaşadıklarını bir karganın ağzından anlatmış. Kargamız Jacobo, kitap boyunca insanların kötü yanlarını anlatmış. Jacobo burada hep en kötüsünü gördüğünden insanların iyi olarak adlandıracağımız yanlarını bile kötü anlatmış. Çünkü kampın üzerinde uçarken, ağacın üzerine tünerken gördüklerini bir türlü anlayamıyormuş. Bu nedenle her şey ona kötü gelmiş. Hep zayıflıklara ve yitirilen insanlığa şahit olmuş. Mesela insanların neden gaz odalarına alındığını, neden üst üste uyuduğunu, ayaklarında ayakkabı olmadığını, neden dayak yediklerini, aç bırakıldıklarını anlayamıyormuş. Sonra bir kafese tıkıldıklarını şarkı söylemelerinim istendiğini, söylemeyince dayak yediklerini, saçlarının istekleri dışında kazıtıldığını anlamıyor. Bir yerde Jacobo hortumla su tutularak soğukta yıkanan zayıflıktan pörsümüş insanları anlatırken "Her gecenin bir sabahı vardır: Kendi tecrübelerime dayanarak söylüyorum, fakat bu iğrençliğin şokunu henüz atlatabilmiş değilim" diye yazmış. Bahsettiği iğrençlik bunlarla sınırlı değil ancak karga diliyle yazdığı bazı yerleri yazmayı içim elvermedi. Beğenpim bir kitap oldu