Bir insan kendini sınırladığı ölçüde sonsuzluğa da yaklaşmış demektir: özellikle dünyaya sırt çevirmiş gibi gözüken bu tür insanlar, özel malzemeleriyle kendilerine karıncalar gibi tuhaf ve gerçekten bir defaya özgü küçük bir dünya modeli inşa ederler.
Allah bilmez mi bir şeyi nasıl istediğimizi? Görmez mi? Yürekten isteyeceksin, böyle o an senin ellerin, gözlerin, saçların bile dua edecek. Sen öyle isteyeceksin ki gökteki kuşlar, yerdeki karıncalar bile seninle duaya dura­cak.
Reklam
"Soyun atası ağaca bağlanır, sonuncusunu da karıncalar yer," diye yazmıştı Melquiades..
Sayfa 459 - Can Yayınları, 81. BaskıKitabı okudu
Yani karınca deyip geçmemek lazım bunlara :D
Karıncalar, en savaşkan türlerden sayılmaktadır. Onların dış politikası, "dur durak bilmeden saldırganlık, yeni alanların fethi ve mümkün oldukça da komşu kolonileri ortadan kaldırma" şeklinde tanımlanmaktadır. ”Karıncaların elinde nükleer silahlar olsaydı, herhalde dünyayı bir haftada yok edebilirlerdi." Karınca savaşlarının net bir amacı vardır: Besin ve alan mücadelesi.
Karınca yuvası denilen, temeli sonsuzluğa kadar yıkılmaz harikulâde bir yapıları vardır. Saygıdeğer karıncalar gözlerini yuvada açar, besbelli orada kaparlar; bu müspet ve sebatkâr davranışlarıyla da büyük bir onuru hak ederler. Fakat insan hercai, bir dalda durmaz bir yaratıktır ve belki de satranç oyuncuları gibi gayeyi değil, gayeye giden yolu sever. Kim bilir (emin olamayız tabii) belki de insanların yeryüzünde ulaşmaya çalıştığı tek gaye, bu gayeye ulaşma yolundaki daimi çaba, başka bir deyişle hayatın ta kendisidir, yani iki kere iki dört cinsinden bir formül olan gaye değildir; zaten iki kere iki dört, hayat değildir baylar, ölümün başlangıcıdır. Hiç değilse insan, bu iki kere ikiden daima ürkmüştür; ben hâlâ ürküyorum.
Avrupa' da sık sık rastladığımız gibi, 1 700'lerden beri aynı evde oturan aileler, iki yüz elli yıldır sürüp giden aile işletmeleri, dükkanlar, kurumlar, yüz elli yıllık kitapçılar bulunmaz bizde. Herkes durmadan taşınır. Kamyonlar gelir gider, insanlar otobüslerle, trenlerle, özel araçlarla karıncalar gibi oradan oraya yolculuk ederler. llişkilerimiz de göçebe kurallarına uyar. Çünkü dostluk bir yerleşik düzen işidir. Bir yerde uzun süre oturan insanlar, kendilerinden sonraki kuşaklar adına da komşularıyla uzlaşmak ve iyi geçinmek zorundadırlar. Çünkü bir ömrü beraber geçireceklerdir.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.