İnsanlara duyulan ve bilginin eşlik etmediği her sevgi, sevgi öznesini hatalı bir istikamette idealleştirmeye sebep olur. Bu idealize ediş zamanla öyle bir hâl alır ki, daha sonra onu bilgiyle düzeltmeniz dahi pek meşakkatli olur.
İdealize edilen her şahsiyet şu veya bu oranda gerçek kişiliğinden koparılır. Gün geçtikçe de oran yükselir. O kimse artık bir mit, masal kahramanı, ütopik figür hâline getirilir. Fakat bu usûl ancak “sahte kahraman” üretmeye yarar.
Bir insanın hakiki mi yoksa sahte kahraman mı olduğunu ancak bilgi konusu hâline getirilip getirilemediğinden anlarız. Eğer insanlar bir kişi mevzubahis olduğunda tarihî hakikatlerden kaçıyor, halka açıklanması istenmeyen bir kısım hatıra ve icraatlarla karşılaşıyor, “halkından” bir kanun ile korunuyorsa, burada bilginin eşlik etmediği bir sevgi, o sevgi istikametinde bir kahramanlaştırma ve yine aynı cehalet nispetinde sahte kahramanlık var demektir.
İnsanları -artısıyla eksisiyle- olduğu gibi tanımadan, tanıdıktan sonra da sevgi ve nefret dairesinde hak ettiği yere koymadan gerçek kahramanları tespit edemez, modern hurafeler, ayinler, sirenler ve çelenkler içerisinde yaşar gideriz.
Melikşah Sezen