Antonio Gramsci
"Eğitim görün çünkü tüm aklınıza ihtiyacımız var. Faal olun çünkü tüm coşkunuza ihtiyacımız var. Örgütlenin çünkü tüm gücünüze ihtiyacımız var."
Sayfa 326Kitabı okudu
Erwin Wagenhofer'in We Feed the World [Dünyayı Bes­Iiyoruz] isimli filminin başlangıç sahnesinde tıka basa hayat ekmekle dolu bir kamyon görülüyor. Her gün çöpe attığımız ekmek, dünyadaki açlığı doğrudan artırmakta; buğdaya olan talep büyüdükçe ve çöp bidonu için üretilen ekmek sayısı ar­tıkça, açlık da artıyor. Bunun nedeni, bazılarının devasa isra­fı vicdan azaplarını hafifletmek üzere "sonuçta ekmeği zaten Afrika'ya gönderemeyiz" sözleriyle açıklamaya kalkışması de­ğil. Bunun nedeni, buğdaya artan talebin hammadde borsa­larında buğday fiyatlarını yukarıya fırlatması. İnsan haklarına karşı işlenen bir suç olan tarım spekülasyonu, az sayıda insan için çok karlı bir iş. Fakat gıda fiyatlarının patlaması ve insan­ların yiyecek satın alamaması, az gelişmiş ülkelerde yaşayan milyonlarca insan için acı ve ölüm anlamına geliyor. Örneğin 2008 yazında buğday fıyatları ikiye katlanmış ve birçok fakir ülkede, ordu tarafından gaddarca bastırılan ayaklanma mey­dana gelmişti. Kısaca söylemek gerekirse, müşkülpesent Batı­lı tüketici, akşamları saat sekize kadar çavdar ekmeği, ayçiçeği ekmeği, patatesli ekmek, çıtır kabuklu ekmek, İtalyan ekme­ği, baget ve kahvaltı kruvasanı arasında seçim yapma hakkına sahip olduğu için aç ve çaresiz insanlar ayaklanmak zorunda bırakılıyor.
Reklam
Gizli hiyerarşilerin bulunduğu bir toplumda aidiyet, statü sembolleri üzerinden sergilenir. Bir cep telefonu hala topluma dahil olmanın bir sembolü ve aynı zamanda ayrışmadan elde edilen faydanın fetişidir-aksi durumda Almanlar her iki senede bir yeni bir cep telefonu satın almazdı.
Tüketim toplumunda bireyin katılımı ve onuru, sahip olduğu müşteri statüsüne bağlıdır; özgürlük de görünürde sonsuz ürün seçeneklerinden birisini seçmek ve böylece, yine görünürde, bireysel alım kararları verebilmektir.
Yaşam koşulla­rının zor olduğu durumlarda ve yerlerde, insanlar daha erken ölüyor ve gelirler arasındaki farklılıklar ne kadar fazlaysa, halk sağlığı o denli bozuk oluyor.
Yoksulluk ve kötü çalışma koşulları yalnızca hastalık ve depresyona yol açmakla kalmıyor, yaşam süresini de azaltı­yor. Aralık 2011'de kayda değer bir olay meydana geldi. Sol Parti'nin bir soru önergesi üzerine hükümet, daha sonra ken­disinin de inanmak istemediği bir veri açıkladı: Almanya'da yoksullar ortalamaya kıyasla yedi sene kadar daha az yaşıyor. En zenginlerin yaşam süresiyle en fakirlerin yaşam süresi ara­sındaki fark on seneden daha fazla. Toplam nüfusun ortalama yaşam süresi hafif bir artış gösterirken, düşük gelirlilerinki iki sene düşüş göstermiş durumda. Yaşam süresinin bile sosyo­ ekonomik statüye bağlı olması, zengin Almanya için korkunç bir tespit. Werner Bartens Süddeutsche Zeitung'ta şu saptarma­da bulundu: "Alt ve eğitimsiz bir sınıfa dahil olmak, beden sağ­lığı ve yaşam açısından ağır bir tehdit anlamına geliyor"
Reklam
Almanların yüzde 61,2'si "uzun süreli işsizierin toplum hesabına keyif çatmasını" ayıplıyor. Yüzde 52,7'si ise uzun süreli işsizierin gerçekte bir iş bulmak istemediğinden emin. Almanların dörtte birinden daha fazlası iş bulamamanın işsizlerin kendi suçu olduğu görüşünde. Yine Almanların yarısından fazlası, ciddi olarak finans krizinin nedeninin sos­yal devleti istismar edenler olduğunu düşünüyor. Sanki ken­dilerine yapılan standart ödemeyle borsada kumar oynayıp finans piyasalarının çökmesine neden olanlar Hartz IV alan­larmış, sanki holdinglerin ve ekonominin seçkinlerinin çıkar­larını gözeten politikalardan yoksullar yararlanmış, sanki zor günler için ayırdıkları parayı İsviçre'ye kaçırdıkları için sosyal devletin tasfiyesine yol açanlar yoksullar olmuşçasına...
Michael Hartmann
"Eğer insan yalnızca kendisi gibi düşünenlerle bir araya gelirse, bu durum kendi kendini yeniden üretmeye başlar ve sonunda tek gerçek halini alır."
Sayfa 191Kitabı okudu
Tahsildarlar kadınları her şeylerini satmaya zorlamakla kalmayıp, onlara fahişelik ve hırsızlık ''tavsiye''sinde bulundu. Çaresiz kadınlara intihar iması bile yapıldı; çünkü ölümle birlikte kredi de yok sayılıyor.
Sayfa 319Kitabı okudu
Reklam
Max Horkheimer
"Güzel bir numara: Sistemi eleştirmek hakkını, sistemden avantaj sağlayanlar kendilerine saklı tutuyor. Sistemin dibini tanıma imkanına sahip olanlarınsa öfkeli, kinci ve kıskanç oldukları bahanesiyle kozları ellerinden alınıyor."
Sayfa 137Kitabı okudu
Seçkinler, yoksulları karalama yolula hizmete hazır hale getirme işinde öteden beri ustaydı.
Tüketim toplumuna kimin dahil olup kimin olmadığı, kişisel zevkler üzerinden belirleniyor. Marthashof'un reklam sloganı "Özgürlük alanı ile esenliğin, güvenlik ile iyi komşuluğun armonisi" ancak burada iyi komşu ile semt sakinleri değil, bu adacık kapsamında para cüzdanın kalınlığı üzerinden seçilen insanlar kastedilmekte. Böylesi dışa kapalı "konut birimleri" artık yalnızca kültürel değil, aynı zamanda sosyal bir sınırlamanın da ifadesi. Hayat tarzları, sosyal farklılıkların göstergesi. Aynı sosyal çevre içerisinde yaşamak güven hissi veriyor. Bu nedenle oturma ve yaşam alanını yalnızca benzer insanlarla paylaşabilmek, en önemli pazarlama argümanı. İnsanların kendi benzerleriyle bir arada bulunmak için ödediği yüksek fiyat, Fransız sosyolog Pierre Bourdieu tarafından "mekansal farklılaşma karının ekstra masrafı" olarak adlandırılıyor.
Gıdaların büyük bir çoğunluğu daha süpermarket raflarına bile ulaşamadan tarlada yok ediliyor ve gıda toptancıları yalnızca görsel standartlara uygun ürünleri kabul ettiği için hasadın dışında bırakılıyor. (...) Bazı tahminlere göre bir yandan dünya üzerinde yaklaşık bir milyar insan açlık çeker ve günde en az 20.000 insan açlıktan ölürken, endüstri ülkelerinde imal edilen gıdaların yarısı çöpe gidiyor.
''Eskiden hayatımız zor ve yoksulluk içerisinde geçiyordu. Fakat bugünden daha iyiydi. Şimdi herkes yalnızca borcunu ödemekle meşgul. Borçlar tüm yaşantımızı etkiliyor.'' diyor Dulali Begum. Hikayenin ona ait olan versiyonunda Grameen Bank 1988 yılında köye gelmiş, kadınları okulun avlusunda bir toplantıya çağırmış ve mikro kredilerin avantajlarını anlatmış. Şimdi ise Joymonirhat kadınları yirmi yıldan beri borç içinde, hatta bazıları beş ayrı mikro kredi kurumuna birden borçluymuş. ''İçimizde zerre huzur kalmadı.'' diyor Dulali Begum. Arkadaşlıklar bozulmuş, ailelerin içinde sürekli kavga varmış. Sosyal yaşantıyı sürdürmek giderek zorlaşıyormuş.
Sayfa 281Kitabı okudu
69 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.