Katre-i Matem
Kağıt kesiği gibi belli belirsiz bir sızı bir acı Yorgun, argın ve sensiz geçen günler, Nasıl hissedeceğimi bilemediğim günlerden Yazıyorum... Noktası virgülüne kavuşuyor, Benim sana kavuşamadığım günlere kırgınım, Kafamı kaldırıp bakıyorum evimizin damından Bir deniz ve birkaç gemi, İskelenin ışıklarına seyre dalıyorum, Gelip giden gemiler ıssızlaştırıyor beni, Gözüme bir sis iniyor ve buğusundan bakıyorum sensizliğe, Hüzn-ü hecem ve bir katre-i matem Hem-dem olduğumda ve yalnızlığımla başbaşa kaldığımda, Hissetsem ya kalbimde senin varlığını, Geçtiğim sokaklarda bilsem ya yakınlarda bir yerlerde olduğunu, Anlasam ya seninde beni böyle beklediğini, Noktam virgülüne kavuşuyor ama, Akrep yelkovandan çok uzak geliyor bana, Ve bazen... Zorlanıyorum yokluğuna.
Aşk ki, ancak sır olarak kalırsa kalpte çoğalırdı...
Reklam
Gerçekten de bu dünya bazıları için çok zalim ve acımasızdı...
İnsan dünyada güzel bir isimle yaşamalı…
Sevmenin cinnet ile cennet arasında durduğunu kim bilebilir?
Bir şeyi çok umut etmek, umuda köle olmaktır…
Reklam
Aşk, sevilen için bir hiç ise de seven için heptir...
"Bence deli delidir." "Bu bakış açısına göre de Hallac bir deli idi üstadım, öyle mi?" "Hayır, ama deliliğin de bir hastalık olduğunu inkâr edemeyiz." "Onu sıradan bir hastalık gibi gördüğümüz sürece ben buradaki zavallıları tedavi edemeyeceğimizi düşünüyorum. Bu sıradan bir hastalık olsaydı koğuşlarımızı dolduran gariplerin hepsi birer hastanede olurlardı. Oysa Devlet-i Aliye onlar için ayrıca bimarhaneler kurmuş. Bukrat, Eflatun-ı İlahi ve İbni Sina'dan itibaren eski hekim ve âlimler onları hiç hasta olarak görmemişler. Hele de aşk yüzünden bu hale gelenlere deli denilmesi, deliliğin bu türünün bir hastalık olarak görülmesi bence insafsızlık. Yani bunlara deli demek yanlış. Çünkü delilik aklın zıddı olan, aklın devre dışı kaldığı, aklın işlevini yürütemediği hallere denir. Her şey gibi deliliği de zıddı ile ölçebiliriz. O halde deli diye aklı olmayana denir. Delilerin aklı olmadığını bize kim söyleyebilir. Yahut kim Leyla'nın Mecnun'una akılsız biri diyebilir?"
Sayfa 40
Elbette gönül, akıldan ziyade önemlidir. İnsan aklının varabileceği en son nokta onun gönlünün içindedir zaten. Dünya, 'gönlünce bir hayat' sürmek isteyen insanlarla dolu. Çünkü gönül Rahmanidir, nefis gibi insanı yanlış yola götürmez. Bu yüzden dizginlerini gönlüne verip de menzil almaya çalışanlar hep doludizgin giderler ve nihayetinde aklın sınırlarından kurtulurlar.
Sayfa 39
Aslında akıl insana bahşedilmiş en muhteşem ama o derecede de yalın bir melekedir. İnsanlar aklın bizi yönlendirdiğini zanneder. Hakikatte ise aklı yönlendiren bir olumlu, bir de olumsuz müteharrik vardır: Gönül ve nefs. Aklımız gönlümüzün önüne düşünce insan kendi yaratılışına uygun şeyler üretir; nefsin önüne düşünce sapkınlık başlar. Bu dengeyi kurma noktasında insana irade gücü verilmiştir."
Sayfa 39
Reklam
Aşkın bütün halleri derece derece bir ilgi ve alaka meselesidir çünkü. Bazı âşıklar akıllarının bir kısmını, bazıları yarısını, bazıları da tamamını sevgiliye yönlendirir ve bu orana göre biz onlara deli, yarı deli, zırdeli gibi isimler koyarız. Oysa burada yitirilen akıl değil, belki irade ve hükmetme derecesidir. Bu durumda duygular öne çıkar, akla baskın olur.
Sayfa 38
Işığı görüyor musun? " Şu kaybolmayan ışığı mı?" Evet!..Tıpkı kalbimdeki sen gibi " O ışık gibi ben de kalbinden hiç kaybolmayacak mıyım?" Gözlerinden yaşlar döküldü.
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.