Ve kaynayan kanın vakti.
Tomurcuklar açtı, aşk çiçeklendi
Kokusu, taçyaprakları ölü.
Artık uzanmıyor bana dudakların.
Gövden artık bir zevk kaynağı değil.
Ağzını açsan tepem atıyor. Boşluk, yanıbaşın.
Yanında canım sıkılıyor, yalnızım yalnız.
youtube.com/watch?v=XVtfBQj...
Seher vakti çıktım .Aşk başa düşünce,
Vardım en yaban, mor dağların ardına.
Demircilerin ırmak boyunda rastladım,
Gül çehreli, hilal kaşlı leyli bir dilbere
Kırk gurbet nazını kuşandım,
Kirpikleri ok, gözleri hançer!
Sinemde bin yara açtı, kapanmaz,
Aşkın en gamlı kumaşını giyindim.
Gözleri maral, endamı sülün, ince belli,
O Zülfü gül kokan, akça yarin elinden.
Atımın nalları erkenden çürüdü,
Gönül kahrımın ağır yükünü çekmekten
Yar ardımdan merakla telaş yapmasın
Bundan gayrı aşkı mızrağı yüreğe sığmaz.
Ne gurbet avutur beni ne bir memleket,
Karışır giderim yaslı bir aşkın gölgesiyle
Rüya bile olsa bir çare bulunmaz
Başa gelen kavruk aşkın derdine
Gün doğmadan ecelle kala kaldım
Beyaz bir gülün kızılca gölgesinde
Sen ki çicekleri toplamayan güzelim
Çicekleri sulayan çocuk
Ve ben ki buruk ve kavruk
Bir ihtiyar adamım artık
Öyle güzeldim ki senle, çiçeklerden çok
Ve anladım, anladım ki bir daha
Düşünse bile göremez işler
Düşlerin gördüğü işleri.
Umutsuzluk bolca
Çaresizlik ilk dizesi
Onca şiirim içinde
Sokağı
Kaldırımları
Son baharı yazdım
İçine yüzünü ellerini
Serpiştirdim
Deniz ve mehtap yoktu şiirlerimde
Seninle çıkamadık şu kavruk şehirden
.
.
"Kalbimi doğusu,
Her resme güneş çizen bir çocuktu.
Gam yükünün kervanları yürürdü dudaklarımda
Kavruk ve çatlaktı dudaklarımın toprakları.
Ölümün ötesinde bir köy vardı
Orda, uzakta, kalbimin en doğusunda
Şimdi bana yalnızca
Dertli türkülere duyduğum karşılıksız aşk kaldı."