Türkiye'de Cumhuriyetin kuruluş felsefesinde din toplumsal alanda dışlandı. Bunun sebepleri çoktur, 50'li yıllarda din ve toplumsal alan arasında oynanan Demokrat Partisi 60 darbesine rağmen beli alanlar açıldı...
70'li yıllar da Erbakan'la birlikte din devleti aynı kavşakta buluşa bildi. Kemalist zihniyet, askari bürokrasi ve yargı sopası 28 Şubat sürecine kadar geline bildi.
2000'li yıllarına doğru din ve iktidar birleşe bildi. Din deyince iktidar, iktidar deyince din anlaşılır oldu.
Din, sinama, iktidar ekonomi aynı alanda boy göstere bildi kendilerini.
Sinema dini beyaz perdeye aktarırken Türkiye'nin son 20 yılını bazında ele alına bildi.
Gel benim ruhumun gerçek sesi gel
Yıllardır sönmeyen alevim, korum
Gel benim ömrümün hikayesi gel
Şiirim, sonsuzum, gerçeğim, zorum
Gökle yerin birleştiği kavşakta
Seni bulup bulup kaybediyorum.
İlkin rüzgar değil sanki nefesti;
Bir kez başlayınca estikçe esti...
Sonra bir upuzun karanlık bastı;
Sürdü hep aynı düş, hep aynı yorum
Şimdi duraklarda her akşam üstü
Seni bulup bulup kaybediyorum.
Yitiksin baharlar, güzeller içinde
Resimler,baharlar, sözler içinde
Bazen bir iz görüp izler içinde
Cevap umusuyla titriyor sorum
Sonra en tanıdık yüzler içinde
Seni bulup bulup kaybediyorum...
Bunlarda bir yalnızlık var. Yalnızlık değil daha kötüsü. Hiçbir şey.
...
Hiçbir şey. Hiçbir yere gitmeyen bir kavşakta hiçbir çakılın yanında, hiçbir kaldırım.
Şimdi etrafımdakilere birden fazla cephede çıkan ve hangisini söndüreceğini bilemedikleri yangınlardan korkmamalarını söylüyorum, çünkü o anlar insanın hayatını yeniden alıp sıfırdan başlayacağı ve aynı kavşakta dönmeyi bırakıp anayola sapacağı bir el haritası görevi görüyor.
Ümit Yalçın Doğan
Merhaba arkadaşlar
#öykü okumayı sevenler burada mı?
Ben yoğun olduğum dönemlerde #öykükitabı okumayı cok seviyorum.Çapraz okuma yaparken peyderpey okuduğum #öykükitapları apayrı keyif veriyor bana
Bugun sizlere birbirinden bağımsız gibi gözüken aslında bir yerlerde yolları kesişen kişilerin #öyküleri nden oluşan #altıüstü
Türk halkı bugün çok ciddi bir yol ayrımındadır. Bu kavşakta alınacak yön, bu halkın ileride uygar insanlığın bir parçası olup olamayacağını, bağımsız bir kitle olarak uygarlık içinde yaşamını sürdürüp sürdüremeyeceğini tayin edecektir.
Kırklı yılların sonu ellili yılların başında Türkiye'nin çok partili hayata geçişindeki kavşakta bir ülke var ve bu ülkenin dönemeci alıp almaması söz konusu. Eserde küçük bir kasabada yaşanan siyasi gerginlikler çok partili hayatın yarattığı deprem etkisi ve halkın birbirine düşmesi romandaki insanların ulu orta konuşmaları, bir şeyleri bilen ile bilmeyenlerin konu hakkında olur olmadık şeyler dile getirmeleri siyasi çekişmeleri doğuran sebeplerdir.insanlar ve akrabalar arasında edilen sohbetler çok partili hayata geçiş ile birlikte siyasi tartışmalara dönüşünce yavaş yavaş aralarındaki bağlar koparılır. Dostluklar zedelenmeye başlar. Kahvehanelerde edilen sohbetler ağız dalaşlarına, tartışmalar öfke nöbetlerine döner. İnsanlar aralarındaki bağları tamamen koparır hatta Halk Partisi'nden olanlar Demokrat parti' ye gidenlerin tarlalarına giden suyu bile onlara çok görüp sularını keser. En cahil insanların bile kafasında üç beş politik cümle olup ve sloganik bir şekilde konuşmalarına sebep olmuş.
Türk halkı bugün çok ciddî bir yol ayrımındadır. Bu kavşakta alınacak yön, bu halkın ileride uygar insanlığın bir parçası olup olamayacağını, bağımsız bir kütle olarak uygarlık içinde yaşamını sürdürüp sürdüremeyeceğini tâyin edecektir. Kavşaktan ileri uzanan yollardan birinin üzerinde Atatürk ve Hasan-Âli Yücel birlikte bizleri aklın yoluna, sağlıklı, verimli, rahat ve zevkli bir ortak yaşam tarzına dâvet etmektedirler. Akılcı düşünce ve bunun ışığında tarihten alınan dersler diğer yolların sonlarının büyük bir olasılıkla felâket, en azından karanlık birer meçhul olduğunu söylemektedir.
Mekke ziraî bir yerleşim yeri olmamasına rağmen bölgenin ticaret merkeziydi. Çünkü tüccarların kıymetli baharatlar, buhurlar ve diğer mallarını güneydeki Yemen'den kuzeydeki Ürdün'e taşıdıkları kervan güzergâhlarının kesiştiği kavşakta bulunuyordu. Mekke ticarî başarısını aynı zamanda 𝙆𝙖̂𝙗𝙚 'nin varlığına borçluydu.
Tarihle şu veya bu biçimde kurduğumuz veya kuramadığımız ilişki biçimi aydınlar katında yaşanan bir kişilik parçalanmasının tezahür şekli olarak toplumsal planda kimlik bunalımına, daha geniş çerçevede medeniyet sorununa dönüşmektedir.
''Ortak hafıza''daki bu parçalanmışlık hali sadece geleceğe dair ortak hedefler üretmemekle sınırlı bir durum ortaya çıkarmıyor şüphesiz.
Bu nedenle, şimdiyi anlamanın geçmişi seferber etmekten geçtiği ihtarını yapan Braudel''den ders çıkarmaktan aciz Türk seçkinlerinin bu ülkeyi kuşatacak hiçbir ortak hedef üretememelerine saşmamak gerekir.
Tarih bilincinden yoksun olanların ortak, tutarlı ve toplumu yarına taşıyıcı bir gelecek tasavvurları olamayacağı gibi daha da vahimi gerçeklik algıları da yoktur. Ne yaşadığımız çağın gerçekliğini algılayabilirler ne de kendi toplumlarının gerçeklerini.
Medeniyet kurmuş bir toplumun ortak bir tarih tasavvurunun olmaması yarınlara ilişkin bir medeniyet iddiasının da olmaması demektir.
Toplumsal olarak hangi medeniyetin çocukları olduğu konusunda uzlaşamayanların maddi varlık iddialarını çoktan yitirdikleri söylenebilir. Tarih ve gelecek ilişkisi bir toplumun uzun yürüyüşü açısından varoluşsal bir sorundur.
Gelmiş ve geleceğin buluştuğu kavşakta, ''şimdi''yi anlamlandırabilmek yani varoluş hakkın elde edebilmek için ortak bir havuzda biriktirilen, damıtılan geçmiş ve gelecek tasavvurunuzun var olması gerekir.
Bu ortak havuz aydınların bilinci, toplumun vicdanında ortaya çıkar.
Sayfa 61 - Ertelenmiş Yüzleşmeler Hayat, Zihniyetler, Aidiyet ve Mahremiyete Dair Yazılar Akif Emre BÜYÜYENAYKitabı okuyor