Hitti’nin, bir göçebe bedevinin psiko-sosyal özelliklerini çarpıcı biçimde tasvir ettiği aşağıdaki ifadeleri, 20. yüzyılın başında yaşamış bir Vehhabinin karakterini ve içinde bulunduğu şartları aynı zamanda bize anlatmaktadır:
“Bir model olarak göçebe, dün ne ise bugün öyledir ve yarın da aynı olacaktır. Onun kültür kalıbı devamlı aynı kalmıştır. Değişim, gelişim ve evrim, onun isteyerek uyacağı kanunlar arasında yer almamaktadır. Tıpkı ataları gibi o, yabancı fikir ve davranışların tecavüzünden uzak bir biçimde hala keçi ve deve kılından çadırlar içinde, ‘kıldan evler’ içinde, yaşamakta, koyun ve keçilerini aynı otlaklarda atalarının tarzında otlatmaktadır....."
"...kuş ucacagi, yem toplayacağı, yuva kuracağı şartlar altında yaşamaktadır. Ve ben, kuşun bunları yaptığını görünce onun sevincinden sevinç duyuyorum. Keçi, tavşan, kurt hep beslenmek, çoğalmak ve yavrularını beslemek zorunda oluşlarına imkan veren hayat şartları içinde bulunmaktalar. Eğer onlar bunu yapıyorlarsa ben biliyorum ki, onlar mutludur ve hayatları mantıklıdır. Ama insan ne yapmak zorunda? O da hayatta tıpkı hayvanlar gibi mücadele ermek zorunda. Yalnız şu farkla ki, onu yalnız başına yaparsa yok olup gidecektir. Onu kendi için değil, herkes için yapmak zorundadır."
Tek bildiğim; Kadının kalbi sarp kayalıklardaki keçi yoluna benzer.
Şimdiye dek yanıtlanamayan ve benim de kadın ruhu üzerinde 30 yıldır yaptığım çalışmalarıma karşın henüz yanıtlayamadığım büyük soru şu: Kadın ne ister?
Yalnız gece gören; zayıf bakışlı Arap âlimlerinden üç kişi bu lakapla anılır. Ebülhattab Abdülhamîd, Said b. Mes’âde ve Ali b. Süleyman. Hangisi olduğu bilinmemekle birlikte bunlardan birisi ders takrir ederken ve kitap okurken devamlı yanındaki keçisiyle ilgilenir ve
âdetâ dersini ona anlatırmış. Her bölüm
den sonra da "öyle değil mi?" mânâsına
keçinin yularını çekerek anlattıklarını
tasdik ettirirmiş. Yuları çekildikçe başını sallayan keçi bir müddet sonra şartlı reflekse girip her cümlenin sonunda başını sallar olmuş. Bunun içindir ki bir şeyi anlamadan başını sallayanlar Ahfeş'in keçisi'ne benzetilir. Şâirler bu imajı genellikle zâhid ve sofular için kullanmışlardır.