*Spoiler*
Sanırım ilk kez bu kadar uzun bir önsöz okudum. Ve hatta önsözü kitaptan daha çok beğendim. Zamanı, işleyişi, kararları, düzeni eleştiren bi dil o kadar güzel ki. :)
6 ay sonra idam edileceğini bilip bi hücrede son zamanlarını geçiren, suçundan bahsedilmeyen bir adam ve onun son zamanlarını kaleme alışı. Zaman zaman suçunu merak etsem de ‘suçu ne olursa olsun verilen canı almak bi insana düşmez.’ düşüncesiyle okudum.
İdam gününe yaklaşıldıkça her görevlinin ayrı ayrı iyi davranması, nazik olma çabaları ve bunun karşılığında idam mahkumunun hiç biriyle mutlu olamaması.. Daha önce onu hırpalayan insanlar son günlerinde onu önemsediğini gösterse ne olacak eskiyi unutacak mı ya da unutsun diyelim bu onun idam edileceği gerçeğini değiştirecek mi? Son günleri işte mutlu olsa ne, olmasa ne.
Bi kısımda, kendi suçunun getirdiği cezayı neden annesinin, eşinin ve kızının da çekecek olmasını sorguladı. Annesini yaşlı, eşini de hasta bugün var yarın yok olarak tanımladı peki ya kızım dedi.. Büyüdüğünde adının babasının idamıyla anılması onu hep bununla tanımlayacak olmaları, ne üzücü!
Bazı cümleler bazı düşünceler kendini tekrar tekrar okuttu.. Mesela ;
Giyotine giden yol üzerinde insanlar hep bir ağızdan şapkalarınızı çıkarın diye bağırdığını görüp kendini ‘adeta bi kraldım!’ Diye tanımlıyor ve sonrasında gülerek rahibe döndüğünü ve şunları söylediğini anlatıyor:
‘-Onlar şapkalarını çıkarıyor, bende kellemi.’
Bu cümleden sonrası için kitap bende bitiyor.