Hayır, kelimeler söylenmediğinde ve sükunet sağlandığında eğer sessizlik dinlenirse bazı şeyler düzelebilir. Ancak ya bir gün söyleyemediklerim yüzünden doğru bildiklerimi unutursam, kaybedersem diye endişeleniyorum.. çünkü bazılarının sesslizliğini kendilerinden başka dinleyeni olmaz. Aslında bu yeterli. Ancak sadece bazen değer verdiklerine
1. Utanç bir prangadır. Kendini azat et.
2. Yeteneklerin hakkında endişelenme. Sevme yeteneğin var. Bu yeter.
3. Diğer insanlara karşı nazik ol. Evrensel boyutta onlar sensin.
4. İnsanlığı teknoloji kurtarmayacak. İnsanlar kurtaracak.
5. Gül. Sana yakışıyor.
6. Meraklı ol. Her şeyi sorgula. Şimdinin gerçeği gelecekte bir hikaye olacak sadece.
7.
Sümerlilerin uygarlığa en önemli katkıları, dillerine göre bir yazı icat etmeleri ve okullar açarak onu istedikleri her konuyu yazacak şekilde geliştirmeleridir. Başlangıçta yazı, resim şeklinde taşlar üzerine yazılmış.
Yumuşak kil üzerine yazılmaya başlanan yazı, yavaş yavaş şekil değiştirerek işaretleri oluşturan çizgiler çivi şekline dönüşmüş (bu yüzden bugün "çiviyazısı" deniyor), kelimeler de kısmen hece olmuş, böylece hem kendileri istediklerini yazabilmişler...
Kendi Gökkubemiz Yahya Kemal Merhum'dan mülhem bir ifade.
Biz Gökkubemizi nerede yitirdik, ne zaman yitirdik, nasıl yitirdik...
…bunu buna başlayalım mı…?
Bu soruyu sormak bile aslında, bu yolculuğun ilk adımlarından biri olmalı.
Çünkü birçok insan Gökkubemizi kaybettiğimizin bile farkın da değil.
Önce meseleyi doğru ortaya koymak lazım.
Kelimeleri yaşamla sınıyorsun.
Söyendiğini duyduğunda ya da yazıldığını gördüğünde bir an manası var zannediyorsun ama sonra yaşamaya başlıyorsun. Nasıl anlatsam? Kelimeleri yaşamla sınıyorsun.
Arkadaşlık için yapamayacağı şey olmadığını söyleyen birinin daha "önemli" bir şey olduğunda seni nasıl sattığını görüyorsun mesela.
Özgürlükten dem vuranların kimin kiminle sevgili olacağına karar verdiğini görüyorsun, eşitlik diye ortalıkta gezinenlerin kadınlan nasıl geri plan da tuttuklarını.
Kelimeler onlardan ümit ettiğimiz anlamlan taşıyormuş gibi görünüyor bir müddet, zamanla sınanıncaya kadar.
Kendi içinde kaybolduğunda hayat sana mucizeler sunacak. Yaşadıklarını anlamayacak, anlattıklarına şüpheyle bakacak insanlar olacak, muhakkak. Sen yine de yaşadığın mucizeye sahip çık ve yolunda ilerlemeye devam et!
“Yaptığın en iyi keşif neydi?” diye sordu köstebek.
“Bu halimle yeterli olduğum,” dedi çocuk.
Bazen yeterli olduğunu hissetmeye
Walker ve ekibinin çalışmaları öğrenme hafıza ve uyku arasındaki ilişki hakkında çok daha ilginç sonuçları da gün ışığına çıkardı. Örneğin öğrenmeden önce uyumanın hafıza oluşmasında çok önemli pozitif etkisinin olduğu, yeterince uyku alınmadan öğrenilmeye çalışılan şeylerin hafızada kalmadığı ortaya çıktı. Bu deneyler arasında ilginç bir deneme de vardı. Uykusunu almış veya yeterince uyumamış deneklere onar kelime gösterildi. Yanlız bu kelimeler üç farklı özellik taşıyordu, ilk onu duygusal olarak pozitif, ikinci onu nõrtal ve üçüncü onu da negatif kelimelerdi. Bu ilk üç gruba ek olarak daha sonra deneklere yine pozitif, negatif ve nötral olan yeni kelimeler gösterildi. Aradan bir süre geçtikten sonra deneklerin bu kelimeleri ne kadar hatırlayabildikleri ve özellikle yeni ile eski kelimeler arasındaki ayrımı ne ölçüde başarabildikleri ölçüldü. Uyku eksikliği öğrenmenin etkinliğini %40 oranında düşürmüştü. Daha ilginç olanı ise uykusuzluğun en büyük etkiyi pozitif kelimelerde göstermesiydi. En az etki ise nörtal kelimelerde gözlenmişti. Uykusuz kalanlar negatif kelimeleri hafızalarında çok daha iyi tutmuşlardı. Bu sonuçlar dep resyon ve uykusuzluğun birlikte görüldüğü gerçeğini çağrıştırıyor.
[İyi Aşk]
Aşk, insanın en karanlık gecesini en parlak gündüzüne çevirebilir. Bir okyanus gibi derin, bir yangın gibi tutkulu... Gözlerin, sevdanın ateşiyle parlar, yüreğin, aşkın ezgisiyle çarpar.
Her birimiz, kendi aşkımızın şairiyiz aslında. Kelimeler, sevdanın kıyısında dans eder, dizeler, yüreklerimizin derinliklerinden fışkırır. Aşk, bir
"Yahya Kemal, 'Cehalet mükteseptir, yani tahsil ile olur,' derdi. Bazılarımız da yalnız akla güvenir, salim bir kafa ile her şey hakkında fikir yürütüleceğini zanneder.
"Düşünmek sanatı da 'mükteseptir', yani sonradan öğrenilir. Çocuklarımıza durmadan tekrarlıyoruz: Muhakkak yabancı dil öğren! 'Düşünmeyi öğren!' derseniz bir hakaret oluyor. Düşünmeyi öğrenmek de, herhalde yalnız düşünmenin kanunlarını bilmek değildir. Belirli problemleri çözebilmek için elbette belirli bilgileri öğrenmek gereklidir, fakat bence önemli olan, asıl güçlük, problemleri kurmaktır. Çoğumuz, problemleri yanlış kurduğumuz için, daha baştan çözümsüzlükle karşılaşırız."
Düşünmek Mustafa Hoca'ya göre, 'deruni bir konuşma' idi. Bu konuşma sessiz olduğu gibi dilsizdi de: "Burada kelimeler yerlerini kavramlara bırakır, fakat bu kavramlar da kelimelerden meydana gelir."
Profesör, genç adama baktı: "
》Acımak, Çalıkuşu, Dudaktan Kalbe... ve daha niceleri. Reşat Nuri deyince hep nostaljik diziler, filmler, şarkılar geliyor aklıma. Çünkü kitaplarında da hep o hava var.
》Eski zamanlara ışınlıyor insanı, siyah beyaz sahnelere... Kullandığı kelimeler, kalıplar, üslubu, karakter analizleri, olaylar. Dönemini çok güzel yansıtıyor okuyucuya. Ve birkaç
"Psikanaliz yoğun ilgi görmüş, hayatın her alanında etkisini hissettirmeye başlamıştır. Edebiyat, sanat, din, gelenekler, ahlak, eğitim, sosyal bilimler; her alanda Freudyen psikolojinin etkisi hissedilmiştir. Çoğu insan psikanalizle zihninin
çözümlenmesini modaya uygun bir aktivite olarak görmeye başlamış ve yarı bilinç, bastırılmış duygular, huylar, kompleksler ve saplantı gibi kelimeler konuşmalarında yaygın olarak kullanılmaya başlamıştır. Psikanalize karşı gösterilen bu yoğun ilginin en önemli sebebi ise cinsellik ile olan bağlantısıdır."
Kısa kısa ve birbirinin devamı sayılabilecek denemelerden oluşan, insanı bakış açısını değiştiren önemli bir kitap. Günlük hayatta kullandığımız ve duyduğumuz kelimelerin, hislerin kökenine inerek, okuyucuya çok farklı bir anlam
algısı kazandırıyor yazar.
Görmek ve bakmak, imrenmek ve heves etmek, düşünmek ve dalmak, dikkat etmek ve dikkat kesilmek, hırs ve irade, sanatçı ve düşünür gibi kelimeler arasındaki fark, insanın hayatına çekidüzen vermesini sağlayacak kuvvette etkili bir şekilde kaleme alınmış.
Kolayca akan kitaplara göre anlaması biraz zor bir düşünce kitabı olduğundan, geniş bir vakitte okumanızı tavsiye ediyorum.
Göz İziDücane Cündioğlu · Kapı Yayınları · 20171,168 okunma
Gerçekten de kadın sadece erkeklerin kurmacalarında var olsaydı müthiş nüfuzlu biri sanılırdı; çok yönlü; hem cesur hem acımasız; hem azametli hem aşağılık; hem olağanüstü güzel hem korkunç çirkin; erkek kadar büyük kimilerine göre daha da büyük. Ama bu, kurmacadaki kadın. Kadın gerçekte, Profesör Travelyan’ın da dikkat çektiği gibi kilit altında tutuluyor, dövülüyor, yerlerde sürükleniyordu.
Böylece, bileşenlerden oluşan son derece tuhaf bir varlık doğuyor. Hayallerde müthiş önemli, hayatta ise tamamen değersiz. Şiirlere baştan sona nüfuz etmiş, tarihten ise neredeyse tamamen soyutlanmış. Kurmacada krallarla fatihlerin hayatlarına hükmediyor; gerçekte ise anne babasının parmağına yüzüğü zorla geçirdiği herhangi bir oğlanın kölesiydi. Edebiyattaki en ilham dolu kelimeler, en derin düşünceler onun dudaklarından dökülüyor; gerçek hayatta ise zar zor okuyor, zar zor yazıyor ve kocasının malı sayılıyordu.
Flanör şehirde aylak aylak dolaşarak gözlem yapan kişi anlamına geliyor. Tarihin kadını sokaktan mahrum bırakan akışında kelimenin çağrışımındaki özne erkek olagelmiş. Flanöz ise buna bir karşı çıkış olarak özneye dişiyi yerleştiriyor. Ben kelimeler için cinsiyetçi ayrımlar devrinin kapanmasını dilediğim için bu ayrımdan mutluluk duymuyorum.