İmparatorluklardan geriye bir miras kalır. Miras, günlük dilimizde de vardır. Mesela Türkiye Türkçesindeki pek çok kelime… Bir binaya baktığımda ilk anda aklıma gelen kelimelerden bazılarını söyleyeyim: Anahtar, kilit, temel… Bunlar Rumcadır. Azerbaycan’da anahtar diye bir kelime yoktur; “açkı” derler, “bağlamak” derler. Yine mesela çatı; o
Sayfa 267 - Kronik Kitap
“Kanaat ve tespitlerime göre, değiştirilerek yerine diye Türkçeleri getirilen kelimeler iki kısma ayrılıyor: 1-İslamî hüviyeti olanlar.Başka bir ifadeyle,bize Kur'ân’ın öğrettiği kelimeler. 2-Millî hatırası olan kelimeler.”
Reklam
ULUSAL BAĞIMSIZLIK HAREKETİNİN DOĞUŞU Saray, İngiltere’nin de onayıyla Mustafa Kemal’i Anadolu’daki 9. Ordu’ya, mütareke sonrasında silah bırakmamış Osmanlı güçlerini silahtan arındırmak amacıyla müfettiş olarak atadı. İstanbul’dan deniz yoluyla ayrılarak modern Türk tarihindeki derinden sarsıcı bir olay olan İzmir’in Yunanlılar tarafından
NATIONALIST, PATRIOT, RACIST farkları
İngilizce’ye nation, national ve nationalist olarak çevrilen Türkçe millet, milli ve milliyetçi terimleri hakkında birkaç şey söyleemek gerekir. Bu kelimeler, bağımsızlık savaşı boyunca ve sonrasında, milliyetçiden çok vatanperver, dışlayıcıdan çok bütünleştirici anlamlarda kullanılmışlardır. Bu terimler Anadolu’nun tüm İslâmî unsurlarını -Türkler’i, Kürtler’i, Çerkezler’i, Araplar’ı ve Lazlar’ı- kapsıyordu ve her birinin kendi benlikleri vardı; Mustafa Kemal, 1919’un ekim ayında, Misak-ı Milli’nin buna göre belirlendiğini belirtmişti. Dinleyicilerine, ‘Efendiler!’ diye başlayarak anlatmıştır, ‘Bu hudut sırf askeri mülahazat ile çizilmiş bir hudut değildir, hudud-ı millidir. Hudud-ı milli olmak üzere tespit edilmiştir. Fakat bu hudut dâhilinde tasavvur edilmesin ki, anasır-ı İslâmîye’den yalnız bir cins millet vardır. Bu hudut dâhilinde Türk vardır, Çerkez vardır ve anasır-ı saire-i İslâmîye vardır. İşte bu hudut memzuc bir halde yaşayan, bütün maksatlarını, bütün manasıyla tevhid etmiş olan kardeş milletlerin hudud-ı millisidir.
"Kafamı kaldırıp baktığım an kalbimin üstünde ve karnımın değişik yerlerinde mini şoklar hissettim. Boğazımdan aşağı kaynar sular döküldü ve döküldüğü yerde buz kütleleri vardı sanki. Coss ediyordu için.  Göz göze gelince gözlerimden içeriye bir şey girmiş ve bütün  vücudumu dolaşıyor gibiydi.  Dizlerimin feri kesilmiş ayakta duramaz olmuştum. Bana bir şey  sormuş ve ben söylenecek bir söz bulamamıştım.  Kendimi tekrar etmiştim  sadece. Dilim konuşma işlevini yitirmişti.  Bütün güzel kelimeler dikime hücum etmiş ama biri  bile sese bürünememişti. Yüz kişinin aynı anda dar bir kapıdan geçmek istemesi ama hiçbirinin geçememesi gibi bir şeydi..."
Sayfa 20
İngilizler bilim ve teknik terimlerini Latince ve eski Yunanca’dan türettiler. Çünkü 4-5 dilin kırması, sadece birkaç yüzyıllık geçmişi olan İngilizce’nin kendinden terim türetme yetenekleri hemen hemen hiç yoktur. Osmanlı aydınları bilim, teknik, tıp terimlerini Arapça, Farsça kökenlerden türettiler, tayyare ve zatürreede olduğu gibi. Araplara
Reklam
20 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.