Türkiye nedir? O her zaman birileri tarafından aranan bir şeydi.
Ne olduğunu henüz bilmeden sevenler tarafından, ne olduğunu en başından sezip de sevmeyenler tarafından, ne olduğunu henüz bilmeden sevmeyenler ve ne olduğunu en başından sezip de sevenler tarafından. Ona ait olanlar, ona yaslananlar, ona tapanlar tarafından.
Ona itiraz edenler,
kendim, kendimin yanına geçmeye hazırlanıyordum. önce kendimi bulmam lazımdı. ara ki bul, nerde, kim, bir ömür aramışsın şimdi mi bulacaksın? tabii ki şimdi bulacaktım, şimdimi şimdi bulacaktım. öncekileri de buldum ayırdım, tasnif ettim, tanıdım, ama bir daha pek aynısını kullanmadım. bildiğimden olsun kullanmadım, usandığımdan kullanmadım. insan her durumda kendinden bir oluşanı görür ve onun neticesini tadar. bunların toplamıdır. bunların toplamı da bir şey etmeyebilir. her durumda yeniyi tadamıyor olabilir, yenilgiyi tadamıyor olabilir. ama bunlar yok değildir.
Hep dinledik onu...
Ama, türkülerini dinledik.
Ne dediğine kulak vermedik.
Söz'lerini dinlemedik.
Senelerce "kendim ettim kendim buldum, gül gibi sarardım soldum, eyvahh" diye haykırdı... İktidar tercihlerimizin nakaratını bundan daha güzel özetleyen var mıydı?
"Dane dane benleri var yüzünde, dünyada yardan datlı var
Evet, ikinci kadınların hikâyeleri, neredeyse aralarına karbon kağıdı konulmuş gibi birbirlerinin kopyası.Hepsi de yalan, umutsuzluk, sonu gelmeyen nafile bekleyişler ve oyalama/oyalanma üzerine kurulu. Ne yazık ki ben de toplum içinde "ikinci kadın" damgası yemiş mağdurlardan biriyim.Ve omuzlarımda bir başka , istedim dışında mağdur etmenin de yükünü taşıyorum. İşin kötü yanı, o ağır yükü söküp atacak gücü de bulamıyorum kendimde. Kimseyi suçlamıyorum. "Kendim ettim, kendim buldum" derler ya, benimki de o hesap. Adnan'ı tanıdığımda yeni boşanmıştım kocamdan.Sevginin, saygının olmadığı çorak bir beraberlikti bizimkisi.Neyse ki bizi zorunlu olarak bir arada tutacak bir çocuğumuz yoktu.
Büyük salonun kapıya yakın bir duvarının önünde birdenbire durdum. O andaki hislerimi, bilhassa aradan bu kadar seneler geçtikten sonra, anlatmama imkân yok. Yalnız orada, kürk mantolu bir kadın portresinin önünde, mıhlanmış gibi durduğumu hatırlıyorum. Resimleri seyredip geçenler, vücutlarıyla beni sağa sola itiyorlar, fakat ben olduğum yerden
Bana hikmet sahibi ya da bilge denmesini kabul edemem. Birisi bir ırmaktan bir avuç su çıkardı. Bunun ne anlamı var? Ben o ırmak değilim, ırmaktayım ve hiçbir şey yapmıyorum. Başka insanlar da orada ve çoğu onunla bir şeyler yapmak zorunda olduklarını hissediyorlar. Bense hiçbir şey yapmıyorum. Kuru dalların üzerinde güller açtırması gereken kişi