taa

Örneğin Friedrich Nietzsche on dokuzuncu yüzyılda bilimin bir fabrikaya dönüştüğünü ve teknik konulardaki bu ilerleyişin etik ve özkavrayışa da yansımadığı takdirde insanın nihilizme kapılacağını söyledi. Yirminci yüzyılda neler olacağına dair kehanetler mırıldanarak "Tanrı'nın ölümü" üzerine bir öykü yazdı. Bu çarpıcı hikâyede deli bir adam köy meydanına inip, "Tanrı nerede?" diye bağırıyordu. Etrafındaki insanlar Tanrı'ya inanmıyorlardı, ona güldüler ve hatta Tanrı yolculuğa çıktı ya da göç etti de diler. Bunun üzerine deli adam şöyle bağırdı: "Nereye gitti Tanrı?"
Reklam
Korku, benliğin bir tarafının tehlikeye girmesidir. Çocuk kavgaya karıştığında yaralanabilir fakat bu varlığını tehdit altına sokacak bir durum değildir ya da bir üniversite öğrencisi vize sınavından ürküyor olabilir, ama sınavı geçememenin dünyanın sonu olmadığını bilir Gelgelelim yüzleşilen tehdit benliğin tamamını etkilediğinde kişi endişe duyar. Endişe bizi benliğimizi "özünden" vurur: birey olarak varlığımız tehdit altına girdiğinde hissettiğimiz duygudur. Deneyimin niceliği değil niteliği onu endişeye dönüştürür.
Uluslar dayanılmaz bir ekonomik talep sürecine girdiğinde ve hem psikolojik hem de tinsel anlamda içleri boşaldığında totalitarizm oluşan bu boşluğu doldurur ve insanlar artık katlanılmaz bir hal alan endişeden kurtulabilmek için özgürlüklerini satmaya ha- zırdırlar.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Endişe Çağı
Sabahları gazete okuyan insanların bir endişe çağında yaşadığımıza inanmak için ikna edilmeye ihtiyaçları yok- tur. Otuz beş yıl içinde iki dünya savaşı, ekonomik çalkantılar ve buhranlar, faşist barbarlığın patlaması ve komünist totalitarizmin yükselişi ve şimdi de bitmek bilmeyen yarım yamalak savaşların yanı sıra atom bombalarının kullanılacağı bir Üçüncü Dünya Savaşı'na doğru sürüklenirken soğuk savaşların on yıllar boyunca sürme ihtimali, her- hangi bir günlük gazetede okunabilecek bu basit gerçekler, dünyamızın temelinin nasıl sarsıldığını göstermek için yeterlidir. Bertrand Russell'ın, "Günümüzün en büyük sorunu, aptalların kendilerinden son derece emin, zekilerin ise sürekli şüphe içinde olmalarıdır." diye yazması boşuna değil
Elbette ki insanlar her çağda yalnızlıktan korkup ondan kurtulmaya çabalamıştır. On yedinci yüzyılda Pascal insanların kendilerini meşgul etme çabalarını fark etmiş ve bu meşguliyetlerin büyük çoğunluğunun insanların kendilerine dair düşüncelere kapılmamasını sağlamak için ortaya çıktığını belirtmiştir. Bundan yüz yıl önce Kierkegaard kendi çağıyla ilgili şunları yazmıştır: "Nasıl ki Amerika'nın ormanlarında vahşi hayvanları uzak tutmak için meşaleler, çığlıklar ve zil seslerine başvuruluyorsa insanlar da yalnızlığa dair düşünceleri uzaklaştırmak için çeşitli oyalayıcılar ve gürültülü teşebbüslerin Yeniçeri marşlarına başvurmaktadır." Ancak günümüzdeki fark yalnızlık korkusunun çok daha yoğun olması ve ona karşı geliştirilen savunmaların (oyalayıcılar, sosyal etkinlikler ve "beğenilme") daha katı ve zorlayıcı olmalarıdır
Reklam
Reklam
737 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.