Spinoza'da Tanrı kavramında, varlık- ōz ayrımına gitmek mümkün değildir. Tanrı'nın tabiatı sadece ve sadece var olarak tasarlanabilmektedir. Bu nedenle, onun varlığı bir başka şeyden değil, bizzat kendindendir. Eğer "bir şey var-değil diye tasarlanabiliyorsa, bu şeyin özünün varlığı kuşatmadığından emin olunabilir." Dolayısıyla var olan ve var-olmayan arasındaki en belirleyici ayrım, özün, varlığı kuşatıp kuşatmamasıdır. Bir başka ifadeyle. varlık-öz ayrımına gidilip gidilemeyeceğidir. En büyük varlık hakkındakonuştuğumuza göre, onun özünün, varlığı kuşattığı tartışma götürmez bir gerçektir.
Kişi, acılarını bile hep kendi kurandır
kişinin acıları bile kendi 'kurgu'sudur.
Dışarıdan acı bile gelmez kişiye..
Kişide ne varsa, kendindendir
acısı da, sevinci de
varlığı da, yokluğu da...
Kendisine şef ve önder arayan Müslüman Türk çocuğu, eğer kendinde irade kuvveti varsa, onu tarihte ve toprağının altında bulacaktır. Ancak Kur'an'daki sonsuzluğu görmeyen, ummandaki benliğini tanımayan şaşkın hasta, şefini nerede bulsun? Ağlarsa da inlerse de haklıdır. Yokluk onun kendindendir. İradesini felce uğratan kendindeki zehirdir. Şefleri büyük sürünün önünde değil, her birimizin iradesinin ta içinde arayalım. Şefimiz aşkımızdır. Onu kalbimizde alkışlayalım. Bütün bir ömür dövülen kalp, en büyük ve cesur önderdir.
"Kedi aç galiba, miyavlıyor, dedim ve besledim."
"Hayır Kırmızı. "Kedi aç demek bir düşüncedir. Benim sor- duğum senin içinde oluşan şey..."
"Hımm, kedinin acıklı sesini duyunca içim buruldu. Evet, acıma diyebilirim. Evet, evet acıma hissi ona karşı hissettiğim buydu.
"Hadi şimdi bunu da käğıda