Dışsal baskılardan ve kendine yabancı zorla malardan kurtulmuş olduğunu sanan bir proje olarak ben, daha iyi bir performans sergileme ve mükemmelleşme şeklindeki içsel baskılara ve zorlamalara tabi kılıyorum kendimi.
Kitabın genel anlamda bir konusu bulunmamaktadır. Genel olarak insanın kendine ve çevreye yabancılaşmasından bahsediyor diyebiliriz. Kitabın son kısmında ise "Bir İdam Mahkumunun Son Günü"nden esintiler görmekteyiz.
YabancıAlbert Camus · Can Yayınları · 2021111,2bin okunma
Herkesi kendine yabancı buluyor, yaşadığı ıssız çölü birdenbire terk ederek uğultulu, gürültülü şehrin ortasına düşmüş bir keşiş gibi sokakları dolaşıyordu.
Kitap ana karakterimiz Meursault'un annesinin ölümü ile başlıyor. Meursault annesinin öldüğünü öğrendiği gün yola çıkar ve cenaze törenine katılır. Garip olan nokta şu ki Meursault annesinin ölümüne hiç ağlamaz, üzülmez bile, olayı çok soğukkanlılıkla karşılar. Bu durum yakınındakilerin de dikkatini çeker. Kitabın ilerleyen sayfalarında anlıyoruz ki Meursault'un karakteri, mizacı böyledir.
Meursault bu dünyada hiçbir şeyin bir anlamı olmadığını savunur. Ona göre annesi ha şimdi ha sonra elbette bir gün ölecekti ve bunun ne zaman olduğunun çok bi önemi yok. Hatta evlendiği kişinin kim olduğunun da bir önemi yoktur için. Çünkü ona göre şimdi iyi tanıdığı bir kişi ile ileride iyi anlaşamayabilir ve boşanma ihtimalleri de var. Bu karakteri okurken çok zevk alarak okudum. Karakteri çok garip bulsam da çoğu yerde aslında ne kadar haklı olduğunu da düşünmeden edemedim. Karakterimiz o kadar hissiz ve duygulardan yoksun ki hiçbir konuda kendini anlatmaya çabalamaz çünkü ne kadar anlatırsa anlatsın insanlar zaten onu anlamayacaktır.
Kitabın sonlarına geldiğinizde karakterimiz bir cinayet işlemek zorunda kalır ve bu suçtan dolayı yargılanır. Kitap genel olarak kişinin kendine ve topluma yabancılaşması, toplumun dayattığı kurallara uymak istemeyen bir karakteri anlatıyor.
YabancıAlbert Camus · Can Yayınları · 2021111,2bin okunma
Bagışıklık vücudun yabancı maddelere yani antijenlere karşı kendini koruma yetisidir. Vücuda zarar verebilecek veya kendine has özelliklerini degiştirebilecek her tür antijeni (yabancı maddeyi) tanıyacak vücudu bunlara karşı farklı savunma yöntemleriyle korumak bağışıklık sisteminin ana görevidir.
“Yanlış,” dedim kendi kendime, “İrlanda resmi bize uymaz.” Türk milletinin bilmem nesi itibariyle
değil, Müzeyyen itibariyle uymazdı. Bizim de buralarda kadınlarımız, icabında, ayıp, yasak, günah
üçgeninde sıkıştırılmış vaziyetteydiler ama, Müzeyyen bu üçgeni yırtmış, yırtarken kendi kendine bir
şeytan üçgeni yaratmış, arada bir, üçgenin kuyuya
Evlenmeyi düşündüğüm kişi birbirimizin en mahrem, en güçlü tanığı olacağımızın farkında mı? En güçlü ve en mahrem tanık olmanın sorumluluğunu alacak akıl ve duygusal olgunluğa sahip mi?
İnanç ve değerlerini kendi seçimleriyle oluşturmuş biri mi, yoksa bir kültür robotu olarak kalıplanmış biri mi? Evlilikten Korku Kültürü'nün BEN ilişkisini mi bekliyor yoksa Değerler Kültürü'nün BİZ ilişkisini mi?
Duygularının farkında mı? 'Geçim ehli olmak'tan ne anlı yor? Haksız olduğunda özür dilemek, gönül almak, ortak değerleri ilişkide yaşatmak gerektiğinin bilincinde mi? Özür dilemeyi kendine olan saygısını kaybetmemek için mi yapıyor, yoksa gelecek bir kötülüğü engellemek için mi? Karı-koca ilişkisi içinde mahrem, kırılgan, incinebilir yönlerimi açabileceğim bir can dostu mu, yoksa en yakınıma sızmış bir yabancı mı?
Evlenmeden önce müstakbel eşinizi tanımaya çalışmak ve anlamak olgun bir insan olarak sizin sorumluluğunuzdur.
Evlendikten sonra, "Sen niye böylesin!" diye suçlamak ve onu değiştirmeye çalışmak fayda etmez; yazık olur, mutsuz evlilikler kervanına bir de sizinki katılır!
“Anne-baba, çocuğun duygularını zayıf ve değersiz olarak nitelerlerse, çocuk kendine özgü olandan utanmayı öğrenir. Böylece anne-baba, kendiler için tehdit olarak gördükleri bir şey için çocuğun suçluluk duymasını sağlamış olurlar. Bunun sonucu ise çok derinlere kök salan bir kendilik değeri yitimidir.”
Çalıkuşu; küçük yaşta anne ve babasını kaybeden, Istanbul'da teyzesinin yanında büyüyen Feride'nin hikayesini konu alır. Feride, Fransız Mektebinde yaptığı yaramazlıklar nedeniyle “Çalıkuşu” ismini alır. Genç bir kız olmasına rağmen, içi içine sığmayan küçük bir çocuktan farksızdır. Yıllar geçsede o içindeki çocuk hiç büyümez. :)
Yabancı bir kadından duydukları ise Feride’nin hayatını baştan başa değiştirmesine neden olur. İstanbullu bu genç kız, Anadolu’nun en ücra köşelerine gidip, kendi ayakları üzerinde durmak zorunda kalır. Karşısına çıkan zorluklara rağmen hayatta kalma mücadelesi verir…
Teyzesinin oğlu Kâmran'la olan aşkı, Anadolu'da çeşitli yerlerde yaptığı öğretmenlik maceraları kesinlikle okunmaya değer. Kitabın sizi kendine çeken bir akışı var. Özellikle Feride ile Kâmran'ın olduğu bölümleri okumak çok keyifliydi. İkinci kez okumama rağmen aynı heyecanla bitirdim, çok güzeldi.
Atatürk'ün bir gecede harp çadırında bitirdiği ve uzun uzun düşüncelere daldığı Çalıkuşu mutlaka okunmalı diye düşünüyorum.
Sürekli eksik hissettiği, kendini sığdıramadığı, yabancı kaldığı dünyada elinde kalemi ya da fırçasıyla kağıtların üzerine yepyeni bir "yuva" kuruyordu kendine. Vincent van Gogh..
Çetin Çetintaş tarafından derlenen kitap, MÖ 6.yy civarında Hindistan da yaşayan, asıl adı Kaşyapa olan yogi Kanada' nın felsefesini anlatıyor.
Kanada ta o günlerde bile varoluşun temelini anlamak için atomu anlamak gerektiğini savunuyor. Ona göre insan cehaletten kurtuldukça ruhu özgürleşebilir.
Kendinize yabancı olmayın diyor Kanada, benliğinizi sahiplenin onunla tanışıklık yaratın...
Bir solukta okunabilen, kısa ama etkili bir kitaptı benim için. Meselenin özü kendi kendine olan tutumundan!
Ben son zamanlarda kendimle vakit geçirmeye çalışıyorum,yani telefon, tv, kitap vs olmadan
Zor geliyor, uzun kalamıyorum ama eminim güzel bir yolculuk olacak.
Keyifli okumalar
Ey bahtsız! Tarihin hiçbir devrinde kendine bu kadar yabancı, bu kadar hayran ve düşman olmadın. Laboratuvarında aradığın, incelediğin, oyduğun, dibine indiğin, sırrını deştiğin her şey arasında yalnız ruhun yok.