Kendini ortadan kaldırmayı hiç tasarlamamış; ipin, kurşunun, zehirin ya da denizin yardımına başvurabileceğini hiç hissetmemiş kişi, aşağılık bir kürek mahkûmudur; ya da evrenin leşi üzerinde sürünen bir solucan.
Omuzlarımızın ve düşüncelerimizin üzerinde ağır yüklerle bir hapishanede doğmuşuz; kesip atma imkanı bizi bir sonraki gün yeniden başlamaya teşvik etmese, tek bir günün bile sonunu getiremezdik...
Ümitsizliğe talim eden ve kendini kabullenen cesetleriz; kendimize rağmen hayatta kalırız ve yalnızca yararsız bir formaliteyi yerine getirmek için ölürüz: Sanki hayatimiz, sadece ondan kurtulabileceğimiz ânı ileri atmamıza bağlıymış gibi...
Bu dünyanın prangaları ve solunmaz havası her şeyi elimizden alır, kendimizi öldürme özgürlüğü hariç; bu özgürlük de, bunaltıcı ağırlıkların üstesinden gelen bir kuvvet ve gurur verir bize.
Omuzlarımızın ve düşüncelerimizin üzerinde ağır yüklerle bir hapishanede doğmuşuz; kesip alına imkânı bizi bir sonraki gün yeniden başlamaya teşvik etmese, tek bir günün bile sonunu getiremezdik.