Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Özetle: tüm peygamberlerin “mutlak şeriat”ları birdir ve çelişmez. Bunlar; insanlara zarar vermemek, nefsini azdırmamak, yalan söylememek, çalmamak, adil olmak, şehvete düşmemek, açgözlü olmamak, kin kibir hırstan uzak durmak gibi temel insani yasalardır. Toplumlara ve ihtiyaçlara göre gelen yasalar (şeriatlar) ritüeller, ibadet şekilleri ve
DİN VE PARA BELASI İNSANLIĞIN SON İBRETİNİ YAŞATTI Sömürgecilerin iki temel araçları var; Biri din, diğeri para! Din ile beyin yıkar, uyuşturur görünmeyeni satar, para ile görünen madde gücü kimin elinde ise satın alır.
Reklam
İnsan kendini ve de olup biteni kabul etmek zorunda
Everest YayınlarıKitabı okudu
Bilge kimliği atfedilen bazı inanç liderlerinin önderliğini kabul etmek, kendini taşımakta zorlanan insanların varoluşsal sorunlarının yükünü hafifletebilir. Ancak böyle bir yolun da her yol gibi bazı bedelleri var. İnsanın bu yolu benimseyip özerkliğinden önemli ölçüde vazgeçerek, bilinçaltında birikmiş kızgınlarına çözüm getirebilmesi mümkün değil, bilinçli dünyasında kendini huzurlu hissettiğine inansa da.
“Şu iki özelliği birleştirmek zordur: Olayları dikkate alan birinin özeni ve olayları hiçe sayan birinin pervasızlığı. Ancak imkânsız da değildir. Yoksa mutluluk diye bir şey olmazdı. Aslında yapmamız gereken bir gemide yapacaklarımıza benzer. Geminin bir kaptanı ve mürettebatı var. Siz de bunlardan birisiniz. Sonra aniden bir fırtına çıkıyor. Beni buradan sonrası ilgilendirmez diyorsunuz? Ben üstüme düşeni yaptım. Yönetim kaptanın elinde. Gemi batıyor, ben ne yapabilirim?Sadece bana kalanı, korkmadan, ağlamadan, Tanrı’ya intizar etmeden boğulmayı kabul etmek. Doğan her şey bir gün ölecektir. Ben sonsuzluk değilim. Sadece bir insan evladıyım. Nasıl ki bir saat bir günün parçasıysa ben de bütünün bir parçasıyım. Her şeyi göz önünde bulundurduğunda iyi ve doğru olan insan kendini bu evreni yönetene bırakır.”
İmza niteliğinde bir paragraf
İnsan, dinlendirici ve uzlaştırıcı ideolojiler aracılığıyla anlığını yatıştırabilir; içsel tedirginliğinden sürekli hazzı arayan etkinlikleri ya da işi aracılığıyla kaçmaya çalışabilir. Özgürlüğünü ortadan kaldırmayı ve kendisini kendi dışındaki güçlere teslim ederek bu güçlerin bir aracı durumuna dönüşmeyi deneyebilir. Ama doyumsuzluğu,
Reklam
Öz olumlama yapmak değil, kendini kabul etmek.
Arada belirgin bir fark var. Öz olumlama, bir şeyi yapamayacağı halde kişinin kendine, "Bunu başarabilirim," ya da "Güçlüyüm," gibi telkinlerde bulunmasıdır. Bir üstünlük kompleksi yaratabilecek bir fikirdir ve kişinin kendisine yalan söylediği bir yaşam tarzı olarak bile tanımlanabilir. Öte yandan, kendini kabul etme durumunda kişi bir şeyi yapamıyorsa, sadece 'aciz benliğini' kabul eder ve elinden geleni yapabilmek için yoluna devam eder. Kendisine yalan söylemesinin bir yolu değildir. Daha basit bir şekilde açıklamak gerekirse, diyelim ki yüzde altmış gibi bir puan aldın ama kendine, Bu sefer şansım yaver gitmedi ve gerçek ben aslında yüzde yüz, dersin. İşte, bu öz olumlamadır. Buna karşın, kişi yüzde altmış olduğunu kabul eder, Yüzde yüze nasıl yaklaşabilirim? diye düşünürse, buna kendini kabul etmek denir.
"Eski geleneklerde -oldukça eski olanlarında- dünyayı olduğu gibi kabul etmek ön plandaydı. Kolay şey değildir bu; dünyaya bakınca birbirini yiyen, öldüren canlılar görürsünüz ve anlarsınız ki yaşam kendi kendini yiyen bir şeydir.."
HARF DEVRİMİ
Latin harflerinin, kendini gizleyen bir taraftarı da Sultan II. Abdülhamid’dir. Ona göre, “Halkımızın büyük cehaletine sebep, okuma yazma öğrenimindeki güçlüktür. Bu güçlüğün nedeni ise harflerimizdir.” Sultan Abdülhamid, “Belki bu işi kolaylaştırmak için Latin alfabesini kabul etmek yerinde olur” demektedir.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.