Kendini tanımlamasına göre Mefistofeles, varlığın yerine hiçliği geçirmek ve Kutsal Kitap'taki yaratılış mitini alt üst ederek, hiçliğe göre bir yaratılış tertip etmek isteyen yadsımanın ve yok edişin ruhudur. Hiçlik, başlangıçtaki karanlık, geceye karşı direnmesine rağmen tekrar yok olmak zorunda kalan ışığı doğurmuştur, çünkü o sadece, biçimi olmayandan ışıkta ortaya çıkan cisimlerde gerçeklik haline gelir, yani geçersiz maddi dünyaya bağımlıdır. Mefistofeles, ışığı karanlığa, varlığı hiçliğe geri çekme tertiplerinin sonuçta tekrar tekrar amacına tamamen karşıt bir hedefe "iyiye" götürdüğünü hisseder.
Sayfa 13
Kendine tekrar etmekten başka çaresi yoktu belki gerçekten de. Aynı güneşin altında, aynı yeryüzünde kaç tane farklı İrfan yaratıp, kaç farklı şekilde sevebilirdik ki birini? Ne bileyim. Belki de haklıydı. Ama insan üzülüyordu işte. Her şeyin kendini durmadan tekrar etmesine. Birinin yerine geçmesine bir başkasının, birinin cuk diye oturmasına bir başkasının açtığı boşluğa.
Reklam
Unutmak isteyince ne kadar seversen sev, bir gün gelir unutmuş olursun dedim. Gün geçti, hafta geçti, ay geçti, yıl geçti Ahuşan, yıl!" dedi sigarasını değil de kendini küllüğe basar gibi... Söver gibi... Unutulmuyor der gibi. "Biteceği günü bekledim ben. O gün gelmeyince anladım Ahuşan." Tekrar bana döndüğünde, bir umut kırıntısı arıyordu. "Unutmadığında peşinden gitmek gerektiğini anladım. Kabul görürsen,bir gün göreceğim dersen, peşindeyim Ahuşan. Seni yakalayana kadar... Sen beni yanına alana kadar.."
Sayfa 140 - DokuzyayinlariKitabı okuyor
…ölüm dizlerinin üzerine çöktü, tekrar eski halini almış, yeniden kendini bulmuş bir vücuttu artık, bu nedenle dizleri, bacakları ve ayakları vardı, kolları, ellerinin ardına sakladığı bir yüzü ve neden titrediği bilinmemekle birlikte titreyen omuzları da vardı; ağlıyor olmaz…
"Felsefe somut gerçeklikten yola çıkmalı ve sonra tekrar somut gerçekliğe dönmelidir. Felsefenin hareket noktası öyle bir nokta olmalıdır ki, kişi bu noktadan başka bir noktadan başlayanlasın. Başka hiçbir şeyden değil de yalnız ondan başlamamızı zorunlu kılan, kendini kayıtsız şartsız üstümüze dayatan bu nokta, acıdır. Acı, ondan yola çıkmamızı gerektiren somut noktadır. Ve, acının karşısında aradığımız da mutluluktan başka bir şey değildir. Tüm düşünce, acı ve mutluluğun somut kutupları arasında kuşatılmıştır."
Gerçeklikle düş arasındaki çizgi bir kez koptuğunda içine düştüğümüz kısır döngü sonsuza dek sürebilir. Her an kendini tekrar eden yanılgı yeni bir hakikat kurar ve bütün anlamlar yer değiştirir.
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.