Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
İnsanlardan korkmak, kızgınlık ve bu kızgınlığın yarattığı düşmanca duyguların dıştan fark edilmesi tehlikesinin doğal bir sonucudur. Ne var ki, tehlike kişinin kendi içinden değil de dıştan gelecekmişçesine algılanır. Dolayısıyla, diğer insanlardan olumsuz davranışlar geleceğini düşünen kişi, aslında kendi olumsuz duygularından korktuğunu göremez. Bir insanın düşmanlık duygularını bastırması kendi seçimi ile olmaz. Bu, refleks türünde bir süreçtir. İnsanın düşmanlık duyduğu kişilerin sevgisine ve desteğine gerek duyduğu ya da böylesi duyguları kendisine yakıştıramaması gibi durumlarda daha da yoğunlaşır.Düşmanca duygularını bastırmak, insana en çabuk yoldan bir güvenlik sağlarsa da, kişinin savaşması gerektiği yerlerde bundan kaçınarak sanki her şey yolunda gidiyormuşçasına davranmasına neden olabilir. Böyle bir durum insanın kendisini daha da savunmasız hissetmesine yol açar.
Reklam
İster değişik rollerde oynayan bir oyuncu gibi düşünelim, ister sürekli bir maske değiştirme gibi düşünelim, tüm yapıtlarının, kendisine onca emeğe, acıya malolmuş, sürekli çelişkilerle beslenmiş bir iç mantığı bulunduğunu yadsıyamayız. Diyelim ki, yaşamı ve yapıtları bir yörünge, ama bu yörünge üzerinde, her aşamada kendisine müthiş acılar veren düzeltmeler, damıtmalar ve arıtmalar var.
Sayfa 17 - Önsöz - Bahadır GülmezKitabı okuyor
''Jude masanın ardındaki kıza bakmaya utanıyordu; kız o kadar güzeldi ki onun kendisine ait olduğuna inanamıyordu.''
Ölmüş olan biri artık hiç bir şey istemez, sevilmeyi de kendisine acınmasını da, teselli edilmeyi de istemez.
3.500 yıl önceki tanrıya gözkırpar gibiyim.
"Bu kavimlerdeki inançlarının aslı iki şeyin takdis edilmesi esa- sına dayanır. Bu ikili, iyilik ile kötülük veya aydınlık ile karanlık kavramlarıdır. Bu inanca göre rızk, gölge ve yağmurlar gibi insana faydalı olan tüm şeyler; iyilik ilahından gelir. İnsana bir faydası ol- mayan ve zarar veren hastalık, felaket, sıkıntı, kıtlık, kuraklık ve pahalılık gibi tüm işler de kötülük ilahından kaynaklanmaktadır." Bu yüzden birincisine ibadet ediyor, ihsanından ve yardımından dolayı da kendisini çok seviyorlardı. Beri taraftan ikincisinden kor- kuyor ve kendisinden herhangi bir zararın gelmemesi için devamlı kendisine ibadet ediyor, özel olarak bazı dini münacat ve dualarda bulunuyorlardı. İşte bu dua ve salavatlardır ki, zamanla sihirbazların gösterdikleri ve kahinlerin haber verdikleri her şeyin temelini teşkil etmeye başladı.Zerdüşt
Sayfa 263
Reklam
Yalan Vaatte Bulunmak
Üç haslet vardır. Kimde bu üç haslet bulunursa o oruç da tutsa, namaz da kılsa ve 'ben müslümanım' da dese yine münafıktır. 1- Konuştuğu zaman yalan söylerse, 2- Söz verdiği zaman sözünü yerine getirmezse, 3- Kendisine bir şey emanet edildiğinde hainlik yaparsa... Hz.Muhammde (s.a.v)
Sayfa 112 - Çelik YayıneviKitabı okuyor
Eğer bu adam derse ki: “Ben falcılık yoluyla olsun, tıp açısından olsun, bazı şeyleri inceledim. Denemelerim sonucu, bunların kimisinin doğru olduğunu gördüm ve içimden de bunun doğru olabileceği kanaatine vardım. Böylece bunların kabul edilemez olmadığını, kaçınılması ve uzak durulması gereken şeyler olmadığını gördüm. Oysa Nübüvvet yoluyla
Yalnızca tanrıya veya öte dünyaya değil, gerçekliğin kendisine karşı da yitirilen inanç insan hayatını da kök­ten geçici kıldı. Hayat hiçbir zaman bugünkü kadar ge­çici olmamıştı. Kökten geçici olan sırf insani hayat de­ğil, esasen dünyanın kendisidir de. Hiçbir şey devamlılık ya da süreklilik sözü vermez.
Reklam
A-mors
Amore, ölümün yokluğu demektir. Sevmek, kişinin kendisini özünde sevmesi, kendisine verebileceği her türlü zararı ortadan kaldırması anlamına gelir.
Sayfa 352Kitabı okudu
Şems Mevlânâ'ya sorar: Hz. Muhammed mi büyüktür yoksa Bayezıd-ı Bistâmî mi? Mevlânâ: Muhammed Mustafa (sav) tüm peygamberlerin, tüm velilerin başıdır. Şems sorar: O halde niçin Hz. Muhammed her zaman "Ya Rabbi! Biz seni layık bilgiyle bilemedik" diye buyururken Bayezıd-ı Bistâmî "Beni ululayın çünkü cübbemin içinde Allah'tan gayrısı yoktur." diye öğünür? Mevlânâ: Bayezıd-ı Bistâmî kâmil velilerdendir; lakin kendisine makamı gösterildiğinde o bununla yetinmiştir. Oysaki Rasûl-i Ekrem; her gün yetmiş makam geçmiş, geçtiği her makamın bir öncekinden küçük olduğunu görünce bunlarla yetindiği için istiğfar etmiş "Mağfiret et ya Rabbi, biz seni layık bilgiyle bilemedik." demiştir.
Kendimize hoşgörülü oldukça, diğer insanların kusurlu yanlarını da daha kolay kabul edebiliriz. Dolayısıyla onlara gerçek anlamda bir şeyler verebilmemizin gururunu yaşamaya başlarız. Bu benliğin şişmesiyle sonuçlanan gururdan çok farklı bir duygudur, insanın kendisine değer verebilmesini içerir.
Ve insan, ölüm kendisine gelmeden çok önce ölür…
Bana tek bir kişi gösterin ki, huysuzluğunu kendisine saklayıp, çevresindekilerin huzurunu kaçırmasın. Öyle biri yok!
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.