İçerde bir tarafınla yapayalnız kalabilirsin,
Kuyunun dibindeki taş gibi.
Fakat öbür tarafın
Dünyanın kalabalığına
Öylesine karışmalı ki,
Sen ürpermelisin içerde..
Sûfîlerin çoğu şöyle der: Allah Taâlâ'nın ezelde yaratıcı, icad edici, sûret verici, affedici, merhamet edici ve şükredici olduğunda şüphe yoktur. Allah'ın kendisini tavsif ettiği sıfatların hepsi böyledir. Allah bu sıfatlarla ezelde muttasıftır. Hakk Taâlâ ezelde ilim, kudret, izzet, kibriyâ ve kuvvet sıfatları ile tavsif olunduğu gibi tekvin, tasvir, halk, irâde, kerem, aff ve şükr sıfatları ile de tavsif olunur.
Sûfîlere göre Allah'ın işitici, görücü, yaratıcı, icad edici ve şekil verici olduğu bir gerçektir. Eğer Hâlık, Bârî ve Musavvir sıfatlarını, icad edilen ve şekil verilen eşya sayesinde almış olsaydı Allah'ın bu gibi şeylere muhtaç olması gerekirdi. Muhtaç olmak ise sonradan olmanın işareti ve alametidir.
Nihayetsiz celal ve izzet, edebsizlerin te'dibini ister.
Nihayetsiz kerem, nihayetsiz ikram ister, nihayetsiz rahmet; kendine lâyık ihsan ister.
Halbuki bu fâni dünyada ve kısa ömürde, denizden bir damla gibi milyonlar cüz'den ancak bir cüz'ü yerleşir ve tecelli eder.
Demek o kereme lâyık ve o rahmete şayeste bir dâr-ı saadet olacaktır. Yoksa gündüzü ışığıyla dolduran Güneşin vücudunu inkâr etmek gibi, bu görünen rahmetin vücudunu inkâr etmek lâzım gelir. Çünki bir daha dönmemek üzere zeval ise; şefkati musibete, muhabbeti hırkate ve nimeti nıkmete ve aklı, meş'um bir âlete ve lezzeti eleme kalbettirmekle hakikat-i rahmetin intıfası lâzım gelir.
Hem o celal ve izzete uygun bir dâr-ı mücazat olacaktır. Çünki ekseriya zalim izzetinde, mazlum zilletinde kalıp, buradan göçüp gidiyorlar. Demek bir mahkeme-i kübraya bırakılıyor, te'hir ediliyor. Yoksa, bakılmıyor değil. Bazen dünyada dahi ceza verir. Kurûn-u sâlifede cereyan eden âsi ve mütemerrid kavimlere gelen azablar gösteriyor ki: İnsan başı boş değil, bir celal ve gayret sillesine her vakit maruzdur.
Sözler - 65