Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kerem Özgen

Sabitlenmiş gönderi
Yatırıldığı akıl hastanesinde ölü olduğuna inanan, bu nedenle de yemek yemeyen ve hiçbir yaşamsal faaliyete katılmayan bir akıl hastası, tüm uzman psikiyatristlerce girişilen her çabaya rağmen ölü olmadığı konusunda bir türlü ikna edilememiş. Hastanın bu kararından vazgeçmeyeceğini anlayan ve tedavisini üstlenen psikiyatristlerden biri, sonunda hastaya ölülerden kan akıp akmayacağını sormuş. Hasta, "tabikide kan akmaz, çünkü ölülerin tüm hayati fonksiyonları durmuştur." der. Bunun üzerine psikiyatrist küçük bir iğne alıp hastanın parmağına batırır. Bir müddet şaşkınlıkla parmağına bakan ve kanadığını gören hastanın tepkisi ilginçtir. "Lanet olsun! Ölülerden de kan akarmış." İbni Sina'nın dediği gibi: Hiçkimse görmek istemeyen biri kadar kör olamaz... Kerem Özgen'in dediği gibi de: Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davulu s.ksan az...
Reklam
%68 (238/346)
Hikaye Anlatıcısının Sırrı
Hikaye Anlatıcısının SırrıCarmine Gallo
8.2/10 · 147 okunma
384 syf.
·
Puan vermedi
·
10 günde okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Mutlu insanların başlarına gelen kötü şeylerin sebeplerini dair rahatlatıcı, gelecekte yaşayayacakları olaylarla ilgili umut dolu hikayeleri vardır. "Yaşamlarını kontrol edebildiklerini hisseden, kendilerine hedef seçen ve bu hedeflere doğru ilerleyen insanlar, bu özelliklere sahip olamayan kişilerden daha mutludur." Beyin, kontrol etmeyi sever. Kontrolle mutlu olur. Kontrolü ele geçirmek için sürekli mücadele eder.
Sayfa 240Kitabı okudu
Reklam
İyi bir krizi asla boşa harcama! Winston Churchill
Amerikan toplumunun bir bütün olarak siyasal açıdan ku- tuplaşmasına ilişkin sıkça yapılan açıklamalardan biri şudur: "niş bilgiler." Benim gençliğimde kablolu televizyon yoktu. Yaşadığım Boston şehrine ilk televizyon programı yayını 1948'de geldi. O tarihten sonra Amerikalılar haberlerini sadece üç büyük televizyon ağından, üç
Sayfa 380Kitabı okudu
ABD'de, arkadaşımın gözlemlerine göre, “Çocuklar kendi evlerine giriyor, kapıyı kapatıyor ve tek başlarına televizyon seyrediyorlar." Ortalama Amerikalı cep telefonu kullanıcısı, telefonunu ortalama olarak her dört dakikada bir kontrol ediyor, günde en az altı saatini cep telefonu veya bilgisayarının ekranına bakara geçiriyor ve günde (yani uyanık olduğu zaman içinde) on saa- tinden fazlasını bir elektronik cihaza bağlı olarak harcıyor. Bu- nun sonucunda, pek çok Amerikalı, birbirlerini artık yüzlerini ve beden hareketlerini gördüğümüz, seslerini duyduğumuz ve anlamaya çalıştığımız insanlar olarak tecrübe etmiyor. Bunun yerine, birbirimizi bir ekran üzerindeki dijital mesajlar, ara sıra da cep telefonundaki sesler olarak görüyoruz. Bizden iki adım uzakta duran ve görebildiğimiz ve işitebildiğimiz canlı bir insana karşı kabalık etmeye çekiniriz. Ama insanlar bir ekrandaki sözcüklere dönüştüğünde o temkinli ruh halini kaybediyoruz. Yüzüne baktı- ğınız canlı bir insana kıyasla bir ekrandaki sözcüklere karşı kaba ve saldırgan olmak çok daha kolay. Belli bir mesafeden saldırgan olmaya alıştıktan sonra canlı bir insana karşı da saldırganlaşmak daha kolay bir hal alıyor.
Sayfa 385Kitabı okudu
Almanya'nın güçlü ulusal kimliği, yıkım, işgal ve bölünme- nin travmasını atlatmaya yardımcı olmuştur (faktör 6). (Alman olmayan bazı kişiler, daha da ileri gidip, Almanya'nın fazla güçlü bir ulusal kimliği olduğunu iddia edecektir.) O ulusal kimlik ve gurur duygusu, özellikle Almanya'nın dünyaca ünlü müziğine, sanatına, edebiyatına, felsefesine ve bilimine; konuşulan Almanca diyalekt çeşitlerini aşarak Martin Luther'in İncil çevirisinde kod- landığı haliyle Alman dilinin sağladığı bağlılığa; Almanların hâlâ kendilerini asırlardır süren siyasal parçalanmaya karşın tek bir halk olarak görmesini sağlayan ortak tarihsel anılara dayanır. Almanya, geçmiş yenilgiler ve başarısızlıklara karşı sabır (faktör 9) ve geçmiş başarılardan gelen güven (faktör 8) için de bir örnektir. İki dünya savaşında aldığı yenilgileri atlatmayı ba- şarmıştır. Sabır gerektiren başarıları arasında, 1871'de zirveye çıkan gerginliklere rağmen birleşme, yine 1990'da zirveye çıkan ağır itirazlara rağmen yeniden birleşme ve savaş sonrası ekono- mik mucize vardır.
Sayfa 273Kitabı okudu
Fark yaratan başarılı liderlik örneklerinden diğeri, 1871'de Almanya'nın birliğini sağlayan Prusya başbakanı ve sonraki dö- nem Alman imparatorluk şansölyesi Otto von Bismarck'tı. Bu birleşmenin önünde ciddi engeller vardı: Prusya dışında diğer küçük Alman krallıklarının muhalefeti, güçlü komşular Habsburg Monarşisi ile
Sayfa 271Kitabı okudu
Reklam
Almanya'nın, amaçlarımız doğrultusunda, uç örnek teşkil ettiği diğer iki alan, birbirleriyle bağlantılıdır: liderliğin rolü ve dürüst özdeğerlendirmenin varlığı ya da yokluğu (faktör 7). Almanya'nın Avrupa'daki merkezî konumu, deniz bariyerleriyle korunan Britanya'ya ve ABD'ye kıyasla onu kronik olarak daha fazla
Sayfa 269Kitabı okudu
Örneğin Polonya kökenli Amerikalı karım Marie ile Berlin'den Varşova'ya uçarken, Marie uçaktan, Almanya ile Polonya'nın gözle seçilemeyecek şekilde birleştiği düzlüklere bakıp, Polonyalıla- rın tarih boyunca akıl sağlıklarını korumalarını sağlayan kara mizahla, şöyle demişti: "Tank savaşı için bulunmaz bir nimet!"
Sayfa 265Kitabı okudu
Ruanda'nın nüfusu bağımsızlıktan sonra artınca, ülke geleneksel tarım yöntemlerini sürdürdü ve modernizasyonu, daha verimli ürün çeşitleri kullanmayı, tarımsal ihracat ürünlerini geliştirmeyi veya etkin aile planlaması uygulamayı başaramadı. Bunun yerine artan nüfusu beslemek için yeni tarlalar açmak amacıyla ormanlar kesildi ve bataklıklar kurutuldu, nadas süreleri kısaltıldı ve bir tarladan bir yıl içinde iki ya da üç kez ürün alınmaya çalışıldı. 1960'larda ve 1973'te çok sayıda Tutsinin kaçması ya da öldürülmesinin ardın- dan, bunların eski topraklarının yeniden dağıtılmaya hazır halde olması, Hutu çiftçilerin en sonunda kendilerini ve ailelerini rahatça besleyebilecekleri kadar toprağa sahip olabilecekleri hayalini harekete geçirmişti. 1985 itibarıyla, ulusal parklar dışında kalan sürülebilir tüm tarlalarda tarım yapılıyordu. Hem nüfus hem de tarımsal üretim arttığı için, kişi başına gıda üretimi 1966 ile 1981 arasında yükseldi ama daha sonra 1960'ların başlarındaki noktaya geriledi. Bu tam olarak Malthusçu bulmaca denen şeydi: Daha fazla gıda ama aynı zamanda daha fazla insan varsa, kişi başına düşen gida miktarında iyileşme olmaz. Ruanda'yı 1984'te ziyaret eden arkadaşlarım, bir ekolojik fela- ketin yolda olduğunu hissetmişlerdi. Bütün ülke, bir bahçe ve muz tesisi görünümündeydi. Dik yamaçlar en tepelerine kadar ekiliyordu. Teraslama, tepeden aşağı ve yukarı değil yanlara doğru sabanla sürme, farklı ürünler arasında tarlaları boş bırakmaktansa nadas için bir miktar bitki örtüsüyle kaplama gibi toprak erozyonunu en aza dusurebilecek en temel önlemler dahi uygulanmadı.
Sayfa 407Kitabı okudu
Kerem Özgen
@keremozgenn·Bir kitabı okumayı düşünüyor
Antik Mısır Tarihi
Antik Mısır TarihiJoann Fletcher
8.6/10 · 3 okunma
817 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.